21 Temmuz 2011 Perşembe

25th Hour


imdb

"25th hour" filmini spike lee yönetmiş. Başrollerde ise Edward norton, Philip seymour hoffman ve yüce Brian Cox yer alıyor. Filmde Edward norton yani monty karakteri sevecen, iyi ama hafif saftirik bi tiptir. Sokakta bulduğu köpeği sahiplenecek kadar da duygusal. Bunun asla güvenilmez şişko, pis işlerle uğraşan bir rus arkadaşı, bastırılmış cinsel duyguları olan ezik karakterli alık edebiyat hocası arkadaşı jacob, büyük broker olma hevesinde olan arkadaşı frank, eski günlere ve gençliğine çok içerleyen emekli babası ve kolpa, şerefsiz bir o kadar da karaktersiz, dominik kız arkadaşı naturelle vardır, o ne biçimdir isimdir öyle.


Neyse bu monty arkadaşlarının şerefsizliği ve evinde yüksek miktarda uyuşturucu bulundurmaktan hapse girecektir. Bu kolpa, karaktersiz arkadaşları da buna veda partisi düzenlemek isterler. Arada babasıyla felan dertleşir. Bu düzenlenen partide iyice hayatın önemi vurgulanır, hapishane hayatına göndermeler yapılır felan. Adam hapise gitmeden önce kutlama yapıyorlar bu amerikalılar hakikaten ilginç insanlar.


Filmdeki bence en orijinal yer monoloğun olduğu sahneydi. Monolog bildiğiniz üzere kişinin kendi kendine konuşması bir nevi dertleşmesi. Filmde geçen monologda şunlar yer alıyor: "Senin, bu koca şehrin ve içinde yaşayan herkesin canı cehenneme. Arkamdan gülümseyen dilencilerin canı cehenneme. Arabamın temiz camlarını kirleten çekçekli adamın canı cehenneme. Git de kendine bir iş bul! Hurda taksilerini son sürat süren, derilerinden yayılan köri kokulu, günümü berbat eden Sih ve Pakistanlıların canı cehenneme. Teröristler. Yavaş gidin! Parklarımda oral çeken, Kanal 35'te penislerini sallayan tüysüz göğüslü ve iri pazılı Chelsea oğlanlarının canı cehenneme. Fahiş fiyata plastiğe sarılı meyve ve çiçek satan Koreli manavların canı cehenneme. On yıldır buradalar, hala İngilizce bilmiyorlar. Brighton Beach'teki Rusların canı cehenneme. Kafelerde oturup, ağızlarında kesme şekerle küçük bardakta çay içen gangsterlerin canı cehenneme.


Dolandırıcılar. Geldiğiniz yere geri dönün! Kirli gabardinler içinde 47. Sokakta dolanıp Güney Afrika elmasları satan siyah şapkalı Hasidlerin canı cehenneme. Wall Street simsarlarının canı cehenneme. Kainatın Efendileri. Çalışkan insanları gözü kapalı soymaya çalışan Michael Douglas, Gordon Gekko olmak isteyen piç kuruları. O sorumsuz piç kuruları ömür boyu hapiste yatmalı. Bir arabaya 20 kişi binen Puerto Ricalıların canı cehenneme. Hepsi devletten yardım alıyor. En berbat gösteriler onlarınki. Dominikanlardan hiç söz etmeyeyim. Puerto Ricalılar onların yanında iyi kalıyor. Defol buradan! Saçları Briyantinli, naylon spor ceketli ve St. Anthony madalyonlu ellerinde Jason Giambi beysbol sopası olan, ''Sopranolar''ın elemelerine katılan Bensonhurst İtalyanlarının canı cehenneme.


Hermes eşarpları olan ve Balducci'den $50'a enginar alan Üst Doğu Yakası kadınlarının canı cehenneme. Aşırı besili yüzleri gergin ve parlak görünecek şekilde çekilip gerilmiştir. Banliyödeki zencilerin canı cehenneme. Pas atmaz, defans oynamaz, potanın yakınından basket atmaz ve her şey için beyaz adamı suçlarlar. Anüse cop sokan, 41 el ateş eden, yanlış yapan meslektaşını koruyan yoz polislerin canı cehenneme. Elini bir çocuğun pantolonuna sokan rahiplerin canı cehenneme". Falan filan diye uzayıp giden bi sürü manidar küfürler silsilesi.


Tüm bunların sebebi neydi, hapise gireceği gerçeğinin bi dışa vurumu, yılların birikimiydi. Etrafında adam akıllı bi insan olmamasıydı. Ulan ne var herkes hapis yatıyor der gibisiniz ama Edward norton'un başına "american history x"de biliyosunuz acayip şeyler gelmişti, Amerika'da bir de böyle bi dert var, hep bunların sıkıntısı yoksa yatarsın çıkarsın monoloğa gerek yok. Ben en çok Edward norton'un senaryoyu okurkenki halini merak ediyorum, büyük ihtimal filmin sonlarına doğru yine yaraklara geldik hissi olmuştur ama filmde bu açıklanmıyor yani hapiste geçen sahnesi yok.


Adam bi gün sonra hapse girecek arkadaşları hovarda, hele kız arkadaşını görsen uçacak, ulan ne soysuz milletsiniz lan siz. Filmdeki bence bir diğer orijinal sahne de monty'nin kendini arkadaşı frank'a dövdürmesi, ağzını burnunu dağıttırması, niye? Çünkü bizim monty bebek yüzlüdür hapiste aryanlar bunu rahat bırakmaz hele bir de oz'a düşerse adebisi'ye sıra bile gelmez. İşte bu sebeplerden,  biraz belalı bi insan havası kazanmak için kendi suratını dağıttırır, köpeğini de arkadaşı jocab'a verir ve babasıyla yollara düşer. O ara monologta küfür ettiği herkesi şöyle bi görürüz, sanki keşke hep sizlerle olsaydım da gitmeseydim hapse der gibidir. Babasıyla teslim olmaya giderlerken, babası buna olası senaryolardan hayattan bahseder. Eğer hapise gitmeyip kaçarsa neler olabileceğini falan anlatır. Bu babasının konuştuğu sahnelerde güzel de bi müzik çalar. En sonunda bunlar arabayla yollarına devam ederler ve yavaşça gözden kaybolurlar. Monty hapise mi gidecek yoksa babasının anlattığı senaryoyu mu deneyecek bilmiyoruz.


Madem monolog dedik al bu da benden: "Bankada işlemlerimi yaparken yüzüme bile bakmayan görevliler, kendi yakınlarına torpil geçip beni azarlayan doktorlar, 10 dakikalık yolu 1 saatte zor giden dolmuş şoförleri, yıllar önce halk ekmeğini benden önce almak için köşeyi hızlı dönüp koşuşturan şişman teyze, ilk futbol topumu patlatan gökhan, halılarımızı tamir edecem diye beynimizi iken overlokçular, ilk bisikletimi dondurma parasına satın alan hurdacı, filmlerime ve kitaplarıma çöken sayısız arkadaşlarım, rakın koka gidip rak dinleyen komünist, kalecik sporun soyunma odasının temizliğinden sorumlu şahıs(lar), rothschildler, uzun yıllar sonra evlenmiş olarak gördüğüm tüm ilkokul arkadaşlarım, penaltıyı kaçıran roberto baggio, otobüste dolmuşta sağda solda elalemin namusuna durmadan bakıp ortalama 2 dakka (120 saniye) sevişebilen abazalar, her türlü bölücüler, yazın turist avına giden sapıklar, düğün için hunharca giyinip makyaj yapan gerçekte ise çirkin olan kızlar.


Sevdiğim ayakkabıyı çalanşahıs, sadece sulu(meyvesiz) meybuz yarım kat bile olmayan kames top dandik leblebi tozu ve kaymaklı dondurma satan çok eski bakkalımız, yıllar önce kirada oturduğumuz bodrum kattaki evin müteahhiti, gecenin bi yarısı arabada bas açık arabesk dinleyen bebeler, yüksek lisans için 3 üstü ortalama getirip aynı anda çap yapan sonrasında kpss'ye girip memur olan salaklar, kıtlık varmış gibi alışveriş yapan anadolu insanı, lig tv izlediğim kahvedeki çaycı ile hep arkamdaki sandalyeye oturan küfürbaz gözlüklü ince ve kısa boylu ama bıyıklı belli ki 3 çocuk babası dayı, hiç kitap okumadan üniversite bitirenler, eskiden bayram güzeldi diyen üst jenerasyon, evin araban yazlığın olmalı diyenler, mandalinayı bile sıkamayan yarım metrelik meyve sıkacağımın mucidi, rockefellerlar, tüm iç ve dış mihraklar, illuminatiler, ayin yaparken gizli kameraya yakalanan beceriksiz türk masonları, 1. dünya savaşındaki alaman komutanlar, mahallenin en ezik ve en salak bebelerinin kaleye geçtiği mahalle maçlarında beni kaleci arkasında giden topları getirmem için bekleten mahalle abileri.


Polis imdat bülent, yıllar önce babamı dolandıran taşeron, ilkokul 1'de verdiğim mandalinayı çirkin bi şekilde reddedip benim yerime mert'le oynayan tuğba, la gazete della sport'ta çalışan herhangi biri, lisede il birincisi olmam için tüm sınıf ve okulca hazırlanıp hiç adil olmayan il deneme sınavında beni kendi sınıfımda 6. yapan liseli arkadaşlarım, namuslu polis serpico'nun tüm büro arkadaşları, cücüyü dövmüş tüm figüranlar, bir arkadaşımın askerde yemekler çok kötü kantine gidip de bişeyler alsan ya ricasına şimdiye kadar elime ne sıçtın da yüzüne sıvıyım diyen maraşlı, küçükken köyde altında oturup oynadığımız kocaman söğüt ağaçlarını kesen köylüler, uçurtma avcısındaki amir, guguk kuşundaki hemşire ratched, to kill a mockingbird'deki atticus'un komşuları, tony montana'yı öldüren gözlüklü adam, dancer in the dark'taki komşu evin reisi, viconte sebastien de valmont, dog day afternoon'da sal'ı öldüren polis, mary corleone'yi öldüren pis italyan, last year at marienbad'ın senaristi, M'deki kötü adam, manhattan'daki ısaac, şipilberg ve tüm yahudi lobisinin uşakları, pier paolo pasolini, james bondların hepsi, charlie wax, gabriel shear ve bilumum amerikan ajanları ile francis lionel "lion" delbuchi'yi üzen herkes, ben de sizi, film güzeldi izleyin…




25th Hour film eleştirisi


1 yorum:

  1. filmdeki monolog ve alternatif senaryo çok güzeldi.(senin monolog daha guzel olmus) hosuma gitmeyen ise monty'nin kendini ispiyonlayan hakkındaki düşüncesinin çabuk değişmesi.kendi sevgilisinden şüpheleniyodu, nikolai amca dedi diye bi anda ukraynalıya silahı dogrulttu.broker abimizde az got degildir.jacob'a monty'i bir daha goremiyecez,hakettigini buldu lafları eder,aynı gece monty'e biz irlandalıyız sen cık gel bar acarız der.

    YanıtlaSil