9 Ağustos 2013 Cuma

Lost Highway






“Lost Highway” filmi benim favorilerimden ve favori yönetmenlerimden David Lynch yazıp yönetmiş. Yönetmenin “the elephant man” filmine daha önceden değinmiştik. İleride mulholland dr.’a değinmeyi ise düşünmüyorum. Lost highway’in anlaşılamaması lynch’i öyle bir orgazm etmişti ki çok benzer mantıkta bir film daha çekti. Lynch’in anlaşılmak istemeyen filmlerinin belirgin ipuçlarını çoğu zaman yönetmenin sonraki açıklamalarından öğreniyoruz. Bu herif yıllardır aynı haltı yiyor. Seyirciyle oynamaktan bu kadar zevk alan başka bir yönetmen tanımıyorum. Mesela bir keresinde "lost highway" ile "twin peaks" aynı dünyada geçiyor demişti. "Blue velvet" ile "lost highway"in de benzer yollara sahip olduğunu yine kendisinden öğrendik. "Mulholland dr." ile "lost highway"deki evlerin aynı ve lynch’in kendi ev ve mobilyaları olduğunu da yıllar sonra bir röportajda öğrenecektik.


Hal böyle olunca yönetmenin "beni ölene kadar dinlemelisiniz belki bir şeyler mırıldanabilirim" küstahlığı biraz sinir bozuyor. Filmin açılış sahnesindeki interfondan gelen “dick laurent öldü” mesajını ve olayın aynısının (pencereden dışarı bakıp fail aramayı) david lynch’in başından geçtiğini de sonraları öğrendik. Başından geçen ufak gizemli bir olayı film yapmak isteyen ve kesinlikle büyük bir hayal gücüne sahip yönetmenin filmidir bu izleyeceğiniz. Yıllardır hep eleştirmekten en çok korktuğum filmlerin arasında yer alan bu filmdeki yorumlarımın hepsi tartışmaya açıktır ve doğrulukları tartışılır. 


Benzer bir dünyayı en rahat anlaşılır şekilde fight club’ta görmüştük. Tek adam ve farklı iki karakter. Bir de verilen onlarca mesaj. Konunun geçtiği dünyalar ise gerçek. Lynch’in tarzı ise çok farklı. Eğer bu film vizyona girdikten sonra lynch’in düşündüğü gibi düşünülseydi yemin ederim ki lynch bunu yalanlar ve aslında benim vermek istediğim mesaj buydu derdi. Çünkü ben malımı çok iyi biliyorum ve hakkında da yeteri kadar bilgiye sahibim. Lynch anlaşılmamak istiyor. Kubrick mesela anlaşılmak ister ama biraz zorlamak gerekecektir. Bergman da öyle. Sizden istedikleri kendi dünyalarına girmeniz, en azından filmi izlerken. Lynch’in ise öyle bir derdinin olmadığını çok iyi biliyorum neyse.


Gizemli adam’ı (mystery man) canlandıran Robert blake’in şöyle bir sözü var: “David bana senaryoda hiç zorluk çıkarmadı çünkü senaryoyu anlamadım ama galiba şeytanı oynuyordum.” Durumu biraz özetleyebilmişimdir umarım. Film hakkında o kadar çok dedikodu ve magazin haberi var ki hepsine değinmenin ve anlam çıkarmanın mümkünatı yok. Filmin soundtrackları, marilyn manson, rammstein, pornografik sahneler, araba plakaları, oda numaraları felan bunları es geçiyoruz.


Filmin çıkışının lynch’in bir gün sabah vakti başına gelen olay olduğunu söylemiştik. Asıl olay örgüsünü ise yönetmen, O.J. Simpson adlı amerikan futbolcusu ve aktörün yaşam hikayesinden esinlenmiş. 1994 yılında O.J.Simpson’un karısı öldürülünce Simpson, baş şüpheli olarak yargılanmaya başlamış ve sonra suçsuz bulunarak serbest bırakılmıştı. İşin bir diğer enteresan yanı ise gizemli adamı oynayan Robert blake bu filmden sonra başka hiçbir filmde oynanamamış ve 2001 yılında karısı arabada başından vurularak öldürülünce baş şüpheli olarak sorgulanmış ve tutuklanmıştır. 2005 yılında geri serbest mi ne bırakılmış ama günahı boynuna karıyı bu öldürmüş. Bu da filmin böyle bir gizemi işte.


Filmi daha iyi anlayabilmek için lynch’in röportajlarını takip etmenin yanı sıra filmin gizeminin anlatıldığı belgeseli (Pretty as a Picture: The Art of David Lynch) izleyebilirsiniz, gerçi Türkçe altyazısı mevcut değil. Bir de Slovaj Zizek diye deli manyağı bir adam var. Onun “Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch'in Kayıp Otoban'ı Üzerine” adlı kitabını okuyabilirsiniz. Ama kitabın çok sikici pardon çok sıkıcı olduğunu söylemem gerek. Onun “Lacan Hakkında Bilmeyi Hep İstediğiniz Ama Hitchcock'a Sormaya Korktuğunuz Her Şey” diye bir kitabı daha var. Çoktandır okumaya niyetliyim ama gözüm yemiyor neyse.


Filme dönelim; filmde üç bölüm varmış gibi düşünebiliriz. İlk hikayede ana kahramanımız Fred’in yaşamına ufak bir giriş yaparız. Bu ilk hikayede öne batan notlar şöyle; Fred’e “dick laurent öldü” mesajı bir sabah ansızın evin interfonundan gelir. Fred’in Renee isimli güzel bir karısı vardır. Fred başarılı bir saksafoncudur, hali vakti yerinde olmakla beraber karısını yatakta tatmin edemez. Bu durumun evde huzursuzluğa yol açtığı bellidir ve fred, karısından gizliden gizliye şüphelenmektedir. Fred, işinde mola verdiği bir anda evde kalmak isteyen karısının durumunu onaylamak için kendi evini arar ve telefon boş boş çalar. Umarız da karısı uyuyup kalmıştır, yoksa diğer ihtimal kendisini aldatıyordur. Eşinden şüphelenmesine sebebiyet veren adamlardan biri Andy isimli orospu çocuğudur. Derken bir sabah bunların evine isimsiz bir zarfın içinde video kaset bırakılır. Kasette evlerinin dışarıdan çekilmiş kısa görüntüleri vardır. Diğer gün bir kaset daha bırakılır ve bu kaset evin içini göstermektedir. İkinci kasetin ardından evli çiftimiz dedektifleri ararlar. Yetkili ağabeyler evde incelemelerde bulunurlar ama bu gereksiz bir çaba olmuştur çünkü asla ve asla david lynch’in filmlerinde polisler olayları çözmez, çözemez. Olayları daha da mistik hale sokarlar.


Bir akşam fred ile karısı, andy’nin evindeki partiye giderler ve partide gizemli adam’ı görürüz. Vampir filmlerindeki kontlar gibi soğuk ve ürkütücü bir havası olan gizemli adam, fred ile daha önce tanıştığını iddia eder ve bunu da doğrular. Görüşmeleri bittikten sonra fred’in kimyası bozulmuştur. Dick laurent ile gizemli adamın birbirlerini tanıdıklarını ise andy’den öğreniriz. Andy ile dick laurent de birbirlerini tanımaktadırlar. O gecenin gizemli dakikalarının ardından, gereksiz gerilim sahnelerinden hep nefret etmişimdir, sabah kalktıklarında bir kaset daha belirir ve bu kaseti fred tek başına izler. Kasetteki görüntülerde fred karısını öldürmüştür ve birden bire kendini sorgu odasında bulur. Mahkeme tarafından birinci dereceden ölüme sebebiyet vermekten elektrikli sandalye ile idama mahkum edilen fred’i hapishanedeki küçük odasında izlediğimiz sahnelerde fred’in derin hayaller kurduğunu görürüz. Bu hayallerde otobanda giderken pete isimli bir adam ve ailesi gözükür derken bir de baktık ki hapisteki adam değişmiştir. Fred gitmiş yerine pete gelmiştir.


Artık ikinci kısım başladı diyebiliriz. Bu ikinci hikayede pete’in başından geçenler konuyu süsleyecektir. Pete kendini nasıl olduysa hapishanede bulur ve onun fred olmadığı anlaşılınca serbest bırakılır. Pete 24 yaşında, kendi dünyasında sevilen bir insandır. Fred’e nazaranla daha şehvetli sevişir ve mutludur. Ancak dönüşümden sonra pete kendinde ve çevresindekiler pete’de bir tuhaflık sezinlerler. Pete’in shaila isminde bir sevgilisi vardır. Bir gün pete’in çalıştığı tamirci dükkanına mr. eddy nam-ı diğer dick laurent gelir. Dick, pete’in daimi müşterilerindendir ve onu da çok sevmektedir. Gel gör ki dick’in metresi bizim renee’nin sarışın ve fettan hali olan alice’dir. Alice ve pete birbirlerine aşık olurlar derken olaylar gelişir felan. Bunlar dick’i ve andy’i öldürüp kaçacaklardır lakin tatlı plan pete açısından pek de hoş ilerlemez. Andy’nin evindeki sahneler rüyadan uyanmadan önceki o en kötü ve ağır sahneler gibidir.


İkinci hikaye sayesinde renee’nin daha doğrusu onun tıpatıp aynısı olarak gördüğümüz alice’in geçmişinde pek de temiz bir kız olmadığını öğreniriz. O hem porno filmlerde oynamıştır hem de metreslik yapmaktadır. İlk hikayede hatırlarsanız fred, renee’ye geçmişinde andy ile nasıl tanıştığını sormuş da cevap alamamıştı. İkinci hikayede yine andy vardır ama adamın da pezevenk olduğu ayyuka çıkmıştır. Andy’nin evinde pete’in dikkatini çeken şey ise resimlerde hem renee’nin hem de alice’in gözükmesine rağmen aynı fotoğrafa bakan dedektiflerin sadece renee’yi görmeleridir. Alice ve fred aynı otobandan yola çıkıp kaçarlarken gizemli adamın gizemli kulübesinin önüne gelip çatır çutur sevişirler. Sevişme bittiğinde alice ortadan kaybolmuş, pete de fred’e dönüşmüştür. Bir de ablak suratıyla gizemli adam belirir tabi. Burada ikinci bölüm bitip üçüncü bölüm başlar.


Üçüncü hikayede gizemli adam alice diye bir kadının olmadığını fred’e söyler ve ikisi beraber dick laurent’i öldürürler. Fred sonra tek başına evine uğrayıp “dick laurent öldü” mesajını bırakır ve kendisini gören polislerden kaçar. Kaçarken yine o gizemli otobana dalarlar ve yolda zaman kavramı ortadan kaybolur. Hızın çoğaldığı o kovalamaca sahnesinde ise artık fred o dünyadan ayrılır ve film de biter. Gelelim şimdi yorumlamaya. Dediğim gibi bunlar benim düşüncelerim ve doğrulukları tartılışılır;


Filmde gördüğümüz daha doğrusu benim varlığından bahsettiğim üç hikaye de gerçek değil hayaldirler. Tüm hayaller farklı zaman ve mekanlarda fred’in kafasında cereyan eder. Üç hikayenin de düş olmasındaki en büyük etken gizemli otoban ile gizemli adamdır. Onlar fred’in bilinçaltındaki köprü ile yardımcı rolündeki kötülüğü sembolize ederler. Gizemli adamın "senin evinde tanıştık, beni sen çağırdın" demesinden bunu rahatlıkla yorumlayabiliriz. Bazı yorumlarda ilk hikayenin gerçek ama gizemli adamın o hikayedeki düş olduğu vurgulanıyor. Ben bu düşünceye katılmıyorum zira andy, gizemli adamı görebiliyordu. Ayrıca partide gizemli adama çarpmamak için yol verenler de dikkate değer.


Fred gerçek bir karakterdir ve başından geçen kötü olayları son zamanlarında istediği gibi yorumlamak için ya hayale dalar ya da daha büyük ihtimalle delirip halüsinasyonlar görmeye başlar. Fred’in gerçek hayattaki karısı renee’dir ve onu tatmin edememesi ve eski hayatındaki sıkıntılı bilgiler ilk hikayede dolayısıyla bilinçaltında sıkça cereyan eder. Video kasetlerin iticiliği ve renee’in ilk hikayede dedektiflere "fred video çekimlerinden nefret eder" cümlesinden bilinçaltının geçmişle mücadelesini görüyoruz. Fred videoları sevmez çünkü karısı eskiden porno filmlerde oynamıştır. Bu büyük ihtimal çiftin bildiği bir şeydir ancak yine bilinçaltında hem renee, andy ile ilk tanışmasına vesile olan işi söyleyemez hem de renee’in diğer karakteri olan alice, andy ile nasıl tanıştığını anlatır. Bunları fred’in iç dünyası bizlere farklı yöntemlerle anlatmaktadır.


Fred karısının eski zamanlarından ve pis düşlerinden bir türlü kurtulamaz. Porno çeken karısını düzgünce beceremeyince huzursuzluklar baş gösterir. Belli bir noktadan sonra cinnet geçirir ve karısını öldürür. Karısı ölür lakin onun kendisini aldatıp aldatmadığını tam olarak bilemiyoruz. Büyük ihtimal andy’nin aracılık ettiği mafya bozuntusu dick laurent, renee ile ilişki yaşamaktadır. Bir ufak ihtimalle de fred karısını herhangi bir sebepten öldürmüş ancak kendini haklı hissetmek için onun orospu olduğu fikrini düşlemiştir. Belki karısı porno sektöründe de çalışmamıştır ve yine fred onun ölümünü haklı kılmak için bilinç altısıyla anlaşmıştır. Şu bir gerçek ki karısını öldürmüştür ve karısının geçmişinde ve şimdisinde ahlak ile ilgili derin tereddütleri vardır.


Gizemli adam dediğim gibi fred’in hayal dünyasındaki bir kötüdür. Ancak bu kötü adam müthiş derecede realistik bir insandır. Biraz da gizemli adamın haberi olmadan da olsa düşünde tüm suçu gizemli adama atma hevesi ve isteği vardır fred’in. Fred çok rahat hayal kurup kurgulayabiliyor ancak ikinci hikayede göreceğimiz üzere düşlerin sonuçlarına katlanamıyordur. Fred karısını öldürdükten sonra gerçekten de idama mahkum edilir ve idamını beklerken lynch’in dediği gibi kişilik kaybı yaşar. Artık fred kendi kimliğinden tiksinerek idamına kadar geçen sürede istediği düşü görmek ister. Bu düşünde olacağı karakter pete’dir. Pete tamamen fiktif bir karakterdir yani hayali. Ne pete ne de onun ailesi ile arkadaşları yaşamışlardır. Pete, fred’den daha fakir olmasına rağmen düzgün bir işi, iyi bir sosyal çevresi, hızlı da bir seks hayatı vardır. Fred’in de artık istediği tam olarak bunlardır. Yalnız bu yeni karakterini yarattığı düşünde bir şeyler daha olmalıdır.


Öldürdüğü karısı gözlemlediğimiz kadarıyla fettan bir tipte değildi ama düşünde karısının da kimliğini değiştirmiştir. Renee artık olmuştur alice. Ve alice tam bir yıllanmış orospudur. Dediğim gibi kuvvetli bir ihtimalle renee vakti zamanında alice’in yaptıklarının tamamını veya bir kısmını yaptığı için kocası bir şekilde cinnet geçirdi ve karısını öldürdü. Bir diğer ihtimalle de aslında ahlaksız olmayan karısını öldüren fred, düşlerinde karısını kötü bir karaktere büründürerek kendisine iç huzur bahşetmeye çalışmıştır. Fred yarattığı bu yeni düşte karısının ikiziyle tanışır ve onu arzuladığı gibi becerir. Düşün ana konusu da budur zaten. Hem onu hakkını vererek becermek hem de onu sahiplerinin ellerinden çalmak. Onlar da fred’in nefret ettiği kişiler olan dick ile andy’dirler. Her şey güzel giderken, idama kadarki zamanda güzel bir düş yaşanacakken işler birden sarpa sarar ve düş bozulur. Bu durumun çok ama çok benzerlerini inception ve vanilla sky’da gördük diyebiliriz. Rüyanın boka sardığı anda hasta o düşten uyanmak istiyordu. Belki de en güzel hikaye vanilla sky’da görüldü diyebiliriz. Hatırlarsanız kötü bir kaza geçiren zengin playboyun suratı dağılınca adamımız tüm parasıyla düş görmek için bir firmanın kapısını çalar ve ölene kadar kendince güzel şeyleri görmek istediği hayal dünyasında yaşamayı arzular. Ancak o düş bir yerden sonra çökmüştü.


Benzer mantığı memento’da da görmek istemiştim ama nolan buna izin vermemişti. Şöyle ki adamımız hafıza kaybı yaşamaktadır ve anlık olayların hepsini unutmaktadır. Karısının tecavüz olayını sürekli unutmamak ve intikam almak istemesini ilk başta garipsemiştim, neden güzel bir düşün senaryosunu kurmadı diye. Acaba nolan güzel düşün bozulacağını bildiği için mi kahramanına zorlu bir görevi vazife kılmıştı? Enteresan.


Düş çökmüş derken, matrix’e değinmez isem çok ayıp olacak. Matrix’te biliyorsun morpheus sorgulanırken ajan smith ona ilk kurulan matrix’in mükemmel hayallerle donatıldığını ve bunu çakan insanların da düşten uyanmak istediklerini bu yüzden de insan/enerji tarlalarının öldüğünü söylemişti. O yüzden matrix’te insanlara çeşitli sıkıntılar verildiğini, bu sayede insanların yaşayabildikleri morpheus’a söylenmişti. İnanılmaz zekice hazırlanmış bir sahneydi. Ve çoğu matrix izleyicisi buradaki ince diyaloğu maalesef es geçiyor.


Pete’in yer aldığı düş, sevişmeden sonra çöker. Alice’in "bana asla sahip olamayacaksın" cümlesiyle düş tam anlamıyla çökmüş ve fred kaldığı yerden devam etmiştir. Bu durumu Slovaj Zizek “Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch'in Kayıp Otoban'ı Üzerine” adlı kitabında şöyle yorumluyordu; “Patrica Arquette (Renee) haklıydı öyleyse, yani oynadığı iki rolün mantığını berraklığa kavuşturmak çabasıyla filmde olup bitenlere ilişkin şu çerçeveyi sunduğu zaman: Bir erkek karısını onun sadakatsiz olduğunu düşündüğü için öldürür. Eylemlerinin sonuçlarıyla baş edemez ve kendisi için alternatif bir daha iyi hayat hayal etmeye çalıştığı bir tür kriz yaşar. Yani kendisini daha genç, güçlü bir delikanlı olarak, kendisini ona kapamayan, sürekli onu isteyen bir kadınla tanışan bir delikanlı olarak hayal eder, ama bu hayali hayat bile ters gider. İçindeki güvensizlik ve delilik o kadar derindir ki fantezisi bile dağılır ve bir kabusla sona erer. Buradaki mantık tam da Lacan’ın Freud’un “baba, yandığımı görmüyor musun?” düşünü okumasındaki mantıktır; burada düş gören, düşte karşılaşılan dehşetin gerçeği (ölü oğlun sitemi) içinde uyanılan gerçeklikten daha korkunç olduğu zaman uyanır, yani düş gören düşte karşılaşılan gerçekten kaçmak üzere gerçekliğe kaçar.”


İkinci hikayenin önemli olaylarından olan andy’nin öldürülmesi muhtemelen düşün sağlığıyla oynamıştır. Gerçekte fred, o andy ve dick’i öldürmüş mü tam olarak bilemiyoruz ancak düşteki vahşi ve acımasız ölüm sahneleri bize şiddetli öldürme isteğini dolayısıyla gerçekte yapılamamış olayların bir yansıması olduğunu gösteriyor. Andy ve dick’in gerçek dünyada yaşamaya devam etme ihtimalleri bana göre oldukça yüksek.


İkinci hikaye ya da düş çöktükten sonra özenilen karakter pete bir daha çağrılmaz ve başrolde yine fred vardır. Gizemli adam, fred’e düşünde fred’in kurduğu düşteki karakterlerin gerçek dışı olduğunu anlatmaya ve asıl olaya yani karısından ve onun sevgilisinden intikam alması gerektiğini vurgular. Üçüncü düşte fred, dick laurent'i gizemli adamın da yardımıyla öldürür ve kendi evine giderek “dick laurent öldü” mesajını verir. İletiyi bıraktıktan sonra kendisini kovalayan dedektiflerden kaçarak yine o gizemli otobana girer. Otobanda yüzü gözü yamulur ve üçüncü düş de biter. Ama bu düşün bitişi muhtemelen elektrikli sandalyedeki idam sonrasında ebedi olarak olmuştur.


Kısa bir özet geçecek olursak; fred karısını ahlaksızlığı ya da eski hayatındaki sıkıntılı ilişkiler ya da başka bir sebepten (ufak bir ihtimalle) öldürmüştür. Andy ve dick laurent, Fred’in gıcık olduğu ve öldürmek istediği kişiler olup karısıyla arasının açılmasına ve cinayete sebebiyet veren şahıslardır. Gerçek hayatta ölmedikleri kanısındayım. Gizemli adam, dick’in hayal dünyasındaki kötülük ya da acı gerçekleri anlatan bir şeydir. ("gizemli adam" tabiri belki de en güzel betimlemedir) Pete ve pete’in hayatı tamamen kurmacadır ve asla yaşanmamıştır. Alice de hayal ürünüdür. Fred, karısının ölümünün ardından idama mahkum edilir ve bu süreçte hayal dünyasına dalar. İlk önce cinayetin olduğu hayal sonra asıl olmak istediği yaşam sonra o düş de çökünce son hesaplaşmaların olduğu sahneler ve idamla beraber beyin öldüğünden son düş de sonlanır. Gerçekte dick laurent öldü mesajı da verilmemiştir. Sadece düşte o cümle duyulmak istenmiştir. Amına koduğumun dick’i her şey senin yüzünden oldu. Sik gibi de ismin var zaten. 


Bunlar benim eyyorlamalarım isteyen istediği gibi yorumlayabilir. Peki film güzel mi yoksa vakit kaybı mı derseniz, bana göre film tam bir şaheserdir. Çünkü ben kendi kurduğum olay örgüsüne göre filmi izlediğimde inanılmaz zevk alıyorum ve her gördüğüm ayrıntı tezlerimi güçlendiriyor. Diğer türlü üç hikayeyi gerçekmiş gibi ya da kısmen gerçekmiş gibi yorumlayıp kronolojik sıralama yapmak isterseniz filmden pek bir tat alamazsınız. Çılgın bir yönetmenin, delirmiş bir baş karakterin son anlarında kurduğu ve kuramadığı düşlerini anlattığı filmiydi bu izlediğiniz. 


Lost Highway film eleştirisi