30 Ocak 2014 Perşembe

Full Metal Jacket





Sayın şak şak turizmin yavşak yolcuları merhabalar. Uzun bir aradan sonra yeniden beraber olabildik. Mart ayında da askere gideceğimi düşünürsek bu kısa ayrılıklara hep beraber alışmalıyız. Durun beni de ağlatıvereceksiniz.


Bu yazımızda Stanley Kubrick’in detay manyaklıklarıyla süslenmiş değişik bir savaş filmi olan Full Metal Jacket yer alıyor. Yazımızın büyük kısmı kubrick’in kendi ağzından olacak. Daha öncesinden kubrick kimdir, 2001, a clockwork orange gibi kubrick yazılarımız olmuştu. Muhtemelen yönetmenin tüm filmlerine değiniriz bu gidişle. Dr. Strangelove, özellikle değinmek istediklerimden.


Kubrick, filmlerinin konusunu nasıl seçtiğini anlatırken, “Ben hiç orijinal senaryo yazmadığım için.” Diyordu, "yaptığım bütün filmler bir kitap okumamla başladı. Film haline getirilen o kitapların hepsi, ilk okuduğum sırada bende aynı etkiyi bıraktılar: 'Bu harika bir hikaye, acaba filmi çekilebilir mi?' "


“Bir kitaptan çok emin olduğumda daima şüpheye kapılırım. Bu, kitabın diğer konularla benzerlik taşıdığı anlamına gelir, filminin nasıl çekileceğini anladığımızda zihnimizdeki parçalar yerine oturur. Benim için zor olan hikayeyi bulmak. Emin olun bu, finansmandan, senaryo yazımından, filmi çekmekten, kurgudan ve diğer her şeyden daha zor. Son üç filmin her birinin beş yıl alması, filmini yapmaya değer bir şey bulamamamdan kaynaklanıyor.” Yine, “Ben bir Vietnam filmi çekmek için yola çıkmamıştım,” diyor. “Bu şekilde çalışmıyorum. Film çekmeye uygun iyi bir hikaye o kadar nadir karşınıza çıkıyor ki, konu ikinci sırada geliyor. Durmadan okuyorum. Hikaye ararken, bültenlerde tavsiye edilen ya da gelişigüzel seçtiğim kitapları her gün ortalama beş saat okurum.”


“Yaklaşık beş yıl önce The Short Timers adını taşıyan bu kitapla karşılaştım ve ilk sayfaları okuduktan sonra orijinallik anlamında sıra dışı bir eserle karşı karşıya olduğumu anladım. Kitabı bitirdikten sonra, eğer çekilebilirse bundan harika bir film çıkacağını düşündüm.” Kitapta hoşuna giden noktaları şöyle sıralıyordu Kubrick: “İlki elbette yazım tekniği, diyaloglar ve gerçekleri katı bir şekilde yansıtmasıydı. Kitap basit siyasal ya da ahlaki cevaplar sunmuyordu; ne savaş yanlısı ne de savaş karşıtıydı. Kitaptaki açıklamalarda oldukça tasarruflu davranılmıştı, bunu filme de aktarmaya çalıştım. Kimin kim olduğunu anlatan bütün o zorunlu sahneler atıldı; bu adamın sarhoş bir babası var ve şunun karısı… gibi. Karakterlerle ilgili her şeyi filmin ana akışında öğreniyorsunuz. Kitabın ikinci sayfasında talim çavuşu (azarlamak üzere olduğu ukala acemiye), ‘Seni sevdim. Evime gelip kız kardeşimi becersene’, diyor.”


Kubrick’in The Short Timers’da dikkatini çeken bu bayağı, komik, aykırı tarz, Platoon kadar derin olan Full Metal Jacket’in da ruhunu oluşturmuş. İki eserin de Amerikan ordusundan en ufak bir destek alamadığını veya almadığını biliyoruz. Daha önceki yazılarımızdan olan Hollywood Operasyonları’nda bu konuya değinmiştik. Kubrick, kendi filminden bir yıl önce vizyona giren Platoon’u çok beğendiğini fakat bu filmin gösterilmesinin kendi filmi üzerinde hiçbir etkisi olmadığını dile getirmiş ve güzel bir anekdot paylaşmıştı: “M-16 silah sesi efektlerimizi beğenmemiştik ve Platoon’da M-16 seslerini duyduğumda bizimkilerle aynı olduklarını düşündüm.”


Kubrick bundan başka Platoon hakkında şunları da söylemişti: “Platoon’un gücü benim askeri usul olarak adlandırabileceğim ilk film, bunu çok iyi yapmışlar, izlerken olup bitenlere inanıyorsunuz. Oyunculuğun çok iyi olduğunu ve senaryonun çok iyi yazıldığını düşünüyorum. Başarının anahtarı da budur. İyi bir film. Filmin başarılı olmasının sebebi Vietnamla ilgili olması değildi. Platoon’un sadece sonu bana anlatımın iyimserliği içinde biraz yumuşak geldi. Full Metal Jacket’da o kadar yumuşak bir şey yok. Platoon yaralı Vietnam askerlerini sıcak bir şekilde kucaklarken, Full Metal Jacket, savaşa katılmayanları, savaşın hem gerçekleri hem ironileri, hem de Amerikan yönetiminin savaşı askerlere ve yurttaşlara nasıl pazarladığıyla yüz yüze getiriyor.


Full Metal Jacket'da filmin önemli rolünü Joker (Matthew Modine) lakaplı zeki, genç bir adam oynuyor. Temel eğitimden sonra, çatışmaların uzağındaki donanma gazetesinde çalışmak üzere Vietnam’a gönderiliyor. Daha sonra Hue Şehri’ndeki şiddetli Tet saldırısında çatışmaya katılıyor. Full Metal’daki savaş, çoğu Vietnam filminin aksine, cafcaflı, yeşil-siyah Güneydoğu Asya ormanlarında değil, kabaca aydınlatılmış barakalarda ve kentin gün ışığının altında geçiyor. Yıkılmış, mermi delikleriyle kaplı ve yanan boş duvarlarla dolu çatışma sahneleri (2001 filmindeki anıtı andıran da dahil olmak üzere) Doğu Londra’daki boş hava gazı deposunda çekilmiş.


Apocalypse Now ve Platoon filmleri daha çok tipik Vietnam coğrafyasında geçerken Kubrick, ormanlık alanları pek tercih etmiyor. Bunun asıl sebebi bana göre ekonomiktir ve filmin başındaki psikolojik gerilimi fazla tutarak zamandan kazanmaya çalışmıştır. Savaşın anlamsızlığı yine ön plandadır. Bu üç film de askeri destek alamayıp kendi sermayelerini kullanmış ve Vietnam savaşı’nın anlamsızlığını anlatmaya çalışmışlardır. Full metal o kadar dar bir dünyayı anlattı ki bu bir savaş filmi bile olamayabilirdi. Belki kitaptaki savaş sahnelerinin yetersizliği de etkiliydi bunda ama bana göre diğer iki filmimiz daha savaş filmidir. Full metal başlangıçtaki eğitim sahnelerinin barındırdığı kesif askerleştirme sahneleriyle ön plana çıkmak istemiştir ve bunu da başarmıştır. Lakin apocalypse now’daki marlon brondo’nun performansı daha ön plandadır. Eğer delirme anlatılacaksa apoacalypse now biraz daha öndedir. Kubrick’in suçu belki de sona kalmak olmuştur. Eminim ki keşke önce ben çekseydim de bilmem ne sahnesi benle özdeşleşseydi demiştir.


Kubrick filmlerinde, Paths of Glory’de azalan ışığın altında siperlerde sürünen Kirk Douglas’dan, Dr. Garipaşk’ta atom bombasının üzerine binen ve bombanın üzerinde çığlıklar atıp haykıran Slim Pickens’a, Full Metal Jacket’daki Hayvan Ana adlı en tezat karaktere kadar onlarca cesur ve gaddar savaşçıya yer verdi. Filmimizin sonlarına doğru kendimizi iticiliğine rağmen Animal Mother’ı alkışlarken buluyoruz. Çok özgün olmasa da bu filmdeki karakterler ve psikolojik bunalımlar tipik savaş filmlerinde görmemiz gereken türden ve çok başarılı. Keskin nişancının olduğu sahnede hepimiz gerilebildik sonuçta.


Kubrick kitabın orijinal başlığı olan The Full Timers’ı kullanmadığını, çünkü bunun kendisine yeterince güçlü gelmediğini söylüyor. “Filmlerin özel bir sorunu var; ilanlarınızın çoğu sadece filmin adından oluşuyor. Bence iyi bir film adı, kulağa herhangi bir film adı gibi gelmemeli. Tanımlayıcı olmak zorunda da değil, fakat yanlış yönlendirici olmamalı ve söylediğinizde kulağa hoş gelmeli. 'Full Metal Jacket', bakırla kaplı kurşun mermi tasarımına verilen ad, kurşunun üzerindeki bakır merminin tüfeğin haznesine giden rampaya girme güvenirliğini artırıyor ve sanırım FMJ aynı zamanda, Cenevre Savaş Sözleşmesi tarafından da daha insani bulunuyor.


Silahlara düşkünlük FMJ’de sıklıkla tekrarlanan bir imge, bu durum masum görünümlü bir cihazın, elektrikli saç kesme aletinin bir tür silaha dönüşmesiyle başlıyor. Acemi askerlerin saçları Johnny Wright'ın, “Hello Vietnam” adlı country-western şarkısı eşliğinde bir koyun sürüsü gibi kırpılıyor. Komik fakat insanın kanını donduran, yani tipik kubrick tarzı kovboy-asker karışımı. Sonra genç denizciler komik ve vahşi bir temel eğitimden geçiyorlar, burada Joker ve Kovboy lakaplı bir Teksaslı, Rafterman adlı nazik bir fotoğrafçı ve Pyle lakaplı (onun Vincent D’Onofrio olduğuna inanmak güç) fıçı gibi, beceriksiz bir askerin de aralarında bulunduğu filmin diğer ana karakterleriyle karşılaşıyoruz. Genç askerler, filme danışman olarak alınan eski donanma talim eğitmeni ve Vietnam’da savaşmış Lee Ermey’in unutulmaz şekilde canlandırdığı talim çavuşu tarafından eğitiliyorlar; yani, tokatlanıyor ve aşağılanıyorlar. Kubrick, bu rolü öğretmenin öğrenciden daha iyi oynayacağına karar verip talim çavuşu için seçilen oyuncunun yerine Ermey’i getirmiş. Fakat Ermey bir araba kazasında beş kaburgasını kırınca çekimlere beş ay ara verilmiş. Kubrick sinema dünyasında çekimler için çok daha uzun süre bekleyebilecek güce sahip.


Kubrick’e göre, FMJ’ın ana fikri, filmin ortalarına doğru, izleyici Joker’in kasti bir çelişki olmasına alıştıktan uzun süre sonra ifade ediliyor. Joker, eğitimini tecil ettirecek kadar zeki, fakat yine de Vietnam’da. Önce beceriksiz acemi askere fazlasıyla nazik davranıyor; derken etrafındakilerle birlikte zavallı adamı yumruklamaya zorlanıyor. Üniformasında barış rozeti var, fakat kaskında ‘öldürmek için doğdum’ yazıyor. Vietnam’da, Tet saldırısı sırasında Onbaşı Joker yaşlı bir albayla karşılaşıyor ve Joker’in üniformasındaki ‘barış sembolü/öldürmek için doğdum’ tezadı albayın kafasını karıştırıyor. Joker deneyimli askerin ısrarlı sorusuna, “sanırım ben insanın ikiliği üzerine bir şeyler söylemeye çalışıyorum,” diyor. “İnsanın ikiliği, jungcu şey”. Bu arada Vietnam’da kızıllarla savaşan Joker aynı zamanda bir Komünist ve tanrı tanımazdır. Kafası karışan albay; Kubrick’in filmlerinde sıklıkla karşımıza çıkan aptalca fakat imalı bir replikle cevap veriyor: “peki, sen hangi taraftasın evlat?”


Kubrick, “Hikayenin daha derin anlamı hakkında bir şeyler ortaya sürmem bekleniyor. Bence hikayenin insanın ikiliğini inceleyen Jung felsefesiyle oldukça ilintisi var; bir yanda özveri ve yardım, diğer yanda saldırganlık ve yabancı düşmanlığı. Sanırım, dünyada iyilik adına en büyük etkiyi sağlayacak gelişme, kendilerini iyiliğin ve kötülüğün dışında gören kişilerin Jung felsefesini değerlendirip kabul etmeleri olacaktır.” Bu açıdan bakıldığında FMJ, Kubrick’in önemli filmlerinin entelektüel çerçevesine uyuyor. Kubrick, genellikle etrafa zarar veren araçlar hakkında filmler yapıyor: Paths of Glory’de Fransız askerleri öldüren Fransız silahlar; Dr. Garipaşk’ta askeri kaçıkların tüm dünyayı yok edebilecek absürd tehditleri; 2001’de maymunların kemiklerle kavgası ve Hal’in caniye dönüşmesi; Otomatik Portakal’da doktorun vahşi yatıştırma tedavisi ve tedavi öncesindeki Alex.


Kubrick, “FMJ’i savaş karşıtı bir film olarak değerlendirmek kolaya kaçmak olur,” diyor. “Sanırım Platoon’un yapımcısı, Oscar konuşmasında bütün savaşları sona erdirecek bir film yaptıklarını ümit ettiğini söylemişti. Fakat savaş karşıtı filmlerde, savaş kötü bir şey olarak gösterilirse, insanların savaşmak istemeyeceği gibi yanlış bir düşünce olabiliyor. FMJ savaş hakkında, sadece kötü olduğundan daha fazla şey söylenebileceğini gösteriyor. Vietnam Savaşı, elbette en başından beri korkunç bir hataydı, ama bize değerli bir şeyler öğretmiş olabileceğini düşünüyorum. Eğer Vietnam Savaşı olmasaydı, şu anda Nikaragua’da savaşıyor olabilirdik. Bence buradaki mesaj, hayatta kalmanız buna bağlı değilse savaşı aklınızın ucundan bile geçirmemeniz gerektiğidir. Devrilen dominolar gibi hayali teoriler gelecekte işe yaramayacaktır.” Filmin sonunda askerlerin donanma marşı yerine 'mickey mouse' şarkısı söyleyerek karanlıkta kaybolmalarını es geçmeyelim. bu sahne bile savaşın anlamsızlığını anlatmaya fazlasıyla yeter. Hele Joker'in son sıktığı mermi çok anlamlı bir savaş kötülemesiydi.


Filmimizin müzikleri de yeterince iddialı ve bunlar da tipik olarak betimlenemeyen kubrick tarzına yakışabiliyor. Yeter ki kubrick o müziği beğensin. Kubrick, “filmin müzikleri içinde Sam Sham’ın wooly bully şarkısını daha çok sevdiğimi söylemeliyim; bence bu şarkı gelmiş geçmiş en iyi parti şarkılarından biri. Bir de "surfin’ bird". Surfin’ bird bir çatışma sonrası, denizciler ilk yardım helikopterinin yanından geçerlerken çalmaya başlıyor. Bu sahne bana Dr. Strangelove’daki bir sahneyi hatırlattı; uçağa havada o uzun, manalı tüple yakıt ikmali yapılıyor ve fonda ‘try a little tenderness’ çalıyordu. Ya da 2001’deki kozmik vals; uzay gemisi ‘the blue danube’ eşliğinde uzayda dönüyordu. Şimdiyse bir helikopter ve bir ‘kuş’ söz konusu” diyor.


Bir de Kubrick’in filmdeki kimi benzerlikler üzerine düşüncelerini paylaşalım: “Ben malzememe sadık kalmaya çalışıyorum. İnanılmaz bir benzerlik daha oldu. Kovboy ölüyor ve fondaki bir görüntü 2001’deki taş anıta çok benziyor. O taş anıt oradaymış işte. Bütün savaş alanı tek bir yerdi; burası gerçekten var olan bir yer. Yapmaya çalıştığım şeylerden birisi, izleyiciye kendisinin ve başka şeylerin nerede olduğuna kafa yormasını sağlayacak bir izlenim bırakmaktı. Savaş filmlerinde bununla sık karşılaşmazsınız. Küçük aksiyonların çekildiği alanlar aksiyonun en önemli yeridir. Bunu oldukça net bir şekilde ifade etmeye çalıştık: alçak bir duvar ve bir bina alanı var. Oraya girdiğinizde her şey gerçekten olduğu yerde duruyor. Kesme ya da hile yapma gibi bir durum söz konusu değil. Nişancının ve denizcilerin nerede duracağına karar verdik. Kovboy vurulduğunda onu köşeye taşıdılar; burası olabilecek en mantıklı sığınaktı. Ve orada, fonda bir taş anıt vardı. İnsanların 2001’e hesaplı bir gönderme yapıldığını düşüneceklerinden eminim, ama gerçekten anıt orada duruyordu. Gönderme değildi.”


Filmin çekim alanları için ise şunları söylüyor kubrick: “1968 yılında Hue’da çekilmiş fotoğrafları inceledik. 1930’ların aynı fonksiyonel mimarisine sahip bir bölge bulduk. Her noktası olması gerektiği gibi değildi, ama kimi binalar Hue çevresindeki endüstriyel bölgelerdeki binaların birebir aynısıydı. Bölge Londra yakınlarındaydı. British Gas’ın sahip olduğu bir bölgeydi ve yıkılması planlanıyordu. Bu yüzden binaları patlatmamıza izin verdiler. Yıkım ekipleri bir hafta boyunca binalara patlayıcılar döşediler. Bir Pazar günü, British Gas’ın yöneticileri aileleriyle birlikte gelip binaları patlatışımızı izlediler. Muhteşemdi. Sonra iki ay boyunca bir yıkım makinesiyle çalıştık, prodüktör ve sanat yönetmeni, teknisyene hangi binada nereye delik açılacağını söylediler. Daha önce hiç kimsenin böyle bir sete sahip olduğunu sanmam.


Mümkün olan her türlü maddi imkanın ötesinde bir setti. Öylesi bir üç boyutlu harabe yaratabilmeniz için her şeyin maketini yapmanız, sonra da sıvacılarla çalışmanız gerekirdi, üstelik 80 milyon dolarınız ve beş yıl vaktiniz olsa bile böyle bir set yapamazdınız. Parçalanmış onca şeyi kopya etmeniz mümkün olmazdı. Enkaz yaratmak için gerçek enkaz parçaları bulup onları kopyalamanız gerekirdi. Tek yolu budur. Örneğin, eğer ağaç yapacaksanız, gerçek bir ağaçtan kopya etmeniz gerekir. Kimse bir ağaç uyduramaz, her ağacın kendine ait bir dallanma mantığı vardır. Ben kimsenin bir kayayı da uyduramayacağını keşfettim. Bunu ‘paths of glory’ filminde fark ettim. Kayaları taklit etmemiz gerekiyordu ama her kayanın da ancak sahtesini görünce farkına vardığınız bir mantığı var. Detayların tamamı doğru görünür, yine de yanlış olan bir şeyler vardır. Çok sorun yaşadık. İspanya’dan palmiye ağaçları, Hong Kong’dan yüz binlerce plastik tropik bitki getirttik. O sihri tamamlayacak ufak tefek şeylerle, insanların ilk bakışta fark edemeyecekleri detaylarla uğraştık. Muazzam bir set ve harabe çalışması oldu.”


“Stanley Kubrick Kimdir” yazımızda bahsettiğimiz üzere yönetmen hemen her konuda mükemmeliyetçiliğini konuşturabiliyor. Muhteşem bir savaş filmi olmasa bile (savaş sahnesi açısından) izlerken gerçekten de Vietnam savaşı’nı izliyor hissine kapılabiliyoruz. Detayların gücü adına. Apocalypse Now, Platoon ve FMJ arasında sıralama yapmamı isterseniz; savaş sahneleri ve gerçeklik açısından Platoon bir adım önde olurken en iyi sıralamasında benim tercihim Apocalpyse Now olacaktır. İkinci sırada Platoon ve sonra da FMJ geliyor. Kusura bakma Kubrick. Önümüzdeki yazıda bir sıkıntı olmaz ise yine güzel bir filmle karşınızda oluruz. Kib bye…






Full Metal Jacket film eleştirisi...