“The Book of Eli”
filmini Hughes kardeşler yönetmişler. Filmimizin başrollerinde
ise Gary Oldman, Denzel Washington ve Mila Kunis yer alıyor. Benim çok sevdiğim iki
aktörü barındıran bu filmi izlemesem olmayacaktı. Film distopik bir
atmosferdeki kişisel mücadeleleri, azmin zaferini, bilginin asıl güç olduğunu ve bir şeylere inanmanın
gerekliliğini ön plana atıyor. Filme göre insanoğlu yapmaması gereken son
savaşı yapmıştır ve ardından medeniyet çökmüş, insanlar iptidai yani eski
çağlara özgü ilkelimsi yaşamlarına dönmüşlerdir. Yine motorlu taşıtlar felan
görülüyor ama ilkellik dediğimiz insanların kültürden ve medeniyetten uzak
bırakılmaları. Kitap, televizyon, sinema ve kütüphane gibi kavramları
savaştan sonraki nesil bilememektedir. Savaş öncesi zamanda yaşamış çok az
insan, gerçek dünyayı yaşanılan bunaltıcı atmosferden ayırt edebilecek seviyededir.
Bu eski insanlardan biri de Denzel Washington'un canlandırdığı Eli karakteri. Eli,
savaştan ve etkilerinden (atmosferin delinmesinden sonra ayyuka çıkan güneşin
zararlı ışınlarından) kurtulmuştu ve bir gün gaipten bir ses
ona gözükür, bilmem nereye git, orada bir kitap göreceksin, o kitabı batıya
götür der. Eli de duyduğu bu sese inanır ve harekete geçer. Tahmin
ettiğiniz üzere bu kitap incildir. Filme göre Kuran ve tevrat medeniyet kurtarıcılarının elindedir, ellerinde olmayan sadece incildir.
Bu arada Eli kelimesinin orijini çok eskilere dayanıyor ve tanrı anlamına geliyor diyebiliriz. dolayısıyla filmimiz tanrının kitabı (hem tanrının hem de başroldeki kişinin adı Eli) ve filmde kastedildiği üzere incildir. Muazzez İlmiye Çığ, "ibrahim peygamber" kitabında Eli hakkında şöyle diyordu: "El, aynı zamanda Akadca "İlu" karşılığı. Kenan'da buna "il" de deniyor. İbranicede de "El" veya "Elahom". Acemicede "El" veya "Elah". Güney Araplarda "il", klasik Araplarda "Allah" olmuş. Tekvin, bap 32'ye göre Yakup'un güreştiği tanrı El olduğundan, Yakup'un adı bu tanrı tarafından, "El ile güreşen" anlamındaki İsrail (İsra-El) olarak konmuş. Yakup'un onu yenememesi Yakup'un da bir kabile tanrısı olabileceği düşüncesini dile getiriyor. El, tanrı adı ile birçok şahıs adları yapılmış: jocob-el (yakup=el korusun), jisma-el (ismail=el işitsin), jishak-el (ishak=el bana gülsün), el-ezer (elizer= el yardımcım olsun).
Filmdeki kötü karakter
olan gary oldman'ın canlandırdığı Carnegie ise sürekli kitap okumakta ve
serseri tayfasını kontrol etmektedir. Onun da derdi incili bulmak ve orada
yazanlarla insanlara hükmetmek ve medeniyeti tekrar canlandırmaktır. Bu iki
eski insanın yolları da haliyle kesişir ve olaylar cereyan eder. Eli karakteri
kendince kutsal olan yolunda hiçbir taviz vermez, azizimsi bir havası vardır
ama asla etrafındaki insanlara selamet getirmez. Çünkü gördüğü veya konuştuğu
insanların neredeyse tamamı ölmüştür. Aslında bir bakıma yapmaması gerekenleri
tüm insanlığı kurtarmak için sürekli yapmaktadır. Yediği kedi, sıçan etlerini
söylemiyorum bile. Onun bu azmi ve fedakarlıkları ile inancını asla sorgulamadan
hareket etmesi çok güzeldi.
İncilin bu kadar önemli
olarak vurgulanmasında asıl sebep barındırdığı dini öğretiler mi yoksa
insanların kutsal kitap cümlelerine kolay bağlanmaları mı bilemiyoruz. Filme göre iyiler insanların düzene girmesini sağlayacak kurallar bütününü
kurtarmak/taşımak ile uğraşırken kötüler de tüm insanlığı yönetecek hitabetin
peşindedirler. Carnegie karakteri ise bence daha başarılı bir figür olabilmiş. İzlerken
resmen bayıldım. Kötülüğü dahi yönetmek için cümlelerin gücünden yararlanmak
istemesi ve bunu asla paylaşmayacak olması muhteşemce yansıtılmış. Eli için
bilgi paylaşılmalıyken, Carnegie için bilgiye sahip olan kudretliydi ve asla paylaşılmamalıdır. Bu da zaten
iyi ve kötü karakterlerinin ana doktrinlerini oluşturuyordu.
Carnegie karakterinin
kitapsız da insanları yönetebilmesine rağmen bu arayışını tipik film havasına
verebilirsiniz ama bence bilginin arayışı sudan ve hayattan bile daha önemli ki
filmde de bu vurgulanıyor. Carnegie kesinlikle bir uyuşturucu karteli değildir.
Zaten savaş öncesi zamanda da normal bir insandı ama savaş sonrası insanların
kolay manipüle edilebilmesi ondaki şeytanı ortaya çıkartmıştır. Carnegie'nin
bildiği acı gerçek ise şuydu; kocaman bir şehri yönetmek için hazır formüllere
ihtiyacı vardı ve yapmasa bile o kuralların nerede olacağını biliyordu ve zamanında insanlar bu kurallara riayet etmişlerdi.
Bu iyiliğin ve
kötülüğün mücadelesi film boyunca devam eder. Kapışmanın ortasındaki bilgi ve bilgiye
ulaşmanın ne kadar önemli olduğunu ve diğer insanlardan farklı sanatsal bakış ve yeteneğe sahip olmayı da son yaşanan bir olayla anlatabiliriz;
yakınlarda büyük ozan, güzel insan Neşet Ertaş vefat etti. İleride Müslüm Gürses, Orhan Gencebay artık sen de kimi seviyorsan hepsi ölecek ve yerleri
dolamayacak. Balzac öldüğünde çağdaşları onun yerinin dolamayacağını
biliyorlardı, Bach da öldüğünde aynısı oldu muhtemelen. Neşet ertaş kimdir? Fakir bir Anadolu
insanı ama özü, sözü birdir ve durumunu saza anlatabiliyordu. Bu devirde ise bir
insanın ozan olma şansı sıfırdır. Kusura bakmayın ama twitter ile içli dışlı
olan bir insan ozan olamaz. En basitinden ana dilini saçma sapan bir şekilde
kullanır, ruhtan ve estetikten uzaktır. Ucube bir popüler kültür anlayışı
olarak görüyorum. Medeniyet yavaş yavaş çöküyor ve buna yapacak hiçbir şeyimiz
yok. Filmde eli’nin gitmeye çalıştığı batı da zaten medeniyeti, eski büyük
insanların yapıtlarını tekrar ortaya koyarak getirmeyi hedefliyordu. Bir şekspir,
şekspiri siktir et bir pop kralımız Tarkan bile aranacak bu ülkede.
basit bir örnek vermek gerekirse aşağıdaki arabesk parçanın sözlerini objektif olarak okuyalım.
Bir Avuç Gözyaşı
Dün gece yine sen
düştün aklıma
Oturup ağladım çocuklar
gibi
Sensizlik öyle zor
geldi ki bana
Oturup ağladım çocuklar
gibi
Bir avuç gözyaşı doldu
elime
En acı sitemler geldi
dilime
Pişmanlık duyup da
kendi kendime
Oturup ağladım çocuklar
gibi
Artık günlerim
günlerden uzun
Gecelerim gecelerden
yalnız
Seni sevdiğimden bu
yana
Her acıyı tattım her
çileyi gördüm
Hayatın her cilvesine
alıştım
Yalnız senin yokluğuna
alışamadım
Şimdi anlıyorum
Acıdan hasretten
gözyaşından başka
Hiçbir şey vermemişsin
bana
Yıkılan hayallerime yok
olan geçmişime
Kaybolan geleceğime
ağladım
Ağladım çocuklar gibi
Ne yazık olanlar hep
bana oldu
Ümidim hayalim hepsi
kayboldu
Sayende hayatım tarumar
oldu
Oturup ağladım çocuklar
gibi
Bir avuç gözyaşı doldu
elime
En acı sitemler geldi
dilime
Pişmanlık duyup da
kendi kendime
Oturup ağladım çocuklar
gibi ……büyüksün baba, yakında sen de
öleceksin ve yetim kalacağız.
Hadi şimdi götün
yiyorsa bunu yaz, yazamazsın. “The book of eli” filmi sevdiğim filmlerden biri, arşivimde de
mevcut. Gerek senaryosu gerek oyunculukları ve de muhteşem kapanış müziği ile izlenilmesi gereken bir filmdir diye
düşünüyorum. Haftaya bir sıkıntı olmaz ise "arrested development" ile
karşınızdayız. Kendinize iyi bakın…
The Book of Eli film eleştirisi
Başkan eline sağlık sen bunu yazınca bir rahatlama geldi ki sorma
YanıtlaSil