Sayın şak şak turizmin
yavşak yolcuları merhabalar. Uzun bir aradan sonra yeniden beraber olabildik. Mart
ayında da askere gideceğimi düşünürsek bu kısa ayrılıklara hep beraber
alışmalıyız. Durun beni de ağlatıvereceksiniz.
Bu yazımızda Stanley
Kubrick’in detay manyaklıklarıyla süslenmiş değişik bir savaş filmi olan Full
Metal Jacket yer alıyor. Yazımızın büyük kısmı kubrick’in kendi ağzından
olacak. Daha öncesinden kubrick kimdir, 2001, a clockwork orange gibi kubrick
yazılarımız olmuştu. Muhtemelen yönetmenin tüm filmlerine değiniriz bu gidişle.
Dr. Strangelove, özellikle değinmek istediklerimden.
Kubrick, filmlerinin
konusunu nasıl seçtiğini anlatırken, “Ben hiç orijinal senaryo yazmadığım için.”
Diyordu, "yaptığım bütün filmler bir kitap okumamla başladı. Film haline
getirilen o kitapların hepsi, ilk okuduğum sırada bende aynı etkiyi bıraktılar: 'Bu harika bir hikaye, acaba filmi çekilebilir mi?' "
“Bir kitaptan çok emin
olduğumda daima şüpheye kapılırım. Bu, kitabın diğer konularla benzerlik
taşıdığı anlamına gelir, filminin nasıl çekileceğini anladığımızda zihnimizdeki
parçalar yerine oturur. Benim için zor olan hikayeyi bulmak. Emin olun bu,
finansmandan, senaryo yazımından, filmi çekmekten, kurgudan ve diğer her şeyden
daha zor. Son üç filmin her birinin beş yıl alması, filmini yapmaya değer bir
şey bulamamamdan kaynaklanıyor.” Yine, “Ben bir Vietnam filmi çekmek için yola
çıkmamıştım,” diyor. “Bu şekilde çalışmıyorum. Film çekmeye uygun iyi bir
hikaye o kadar nadir karşınıza çıkıyor ki, konu ikinci sırada geliyor. Durmadan
okuyorum. Hikaye ararken, bültenlerde tavsiye edilen ya da gelişigüzel seçtiğim
kitapları her gün ortalama beş saat okurum.”
“Yaklaşık beş yıl önce
The Short Timers adını taşıyan bu kitapla karşılaştım ve ilk sayfaları
okuduktan sonra orijinallik anlamında sıra dışı bir eserle karşı karşıya
olduğumu anladım. Kitabı bitirdikten sonra, eğer çekilebilirse bundan harika
bir film çıkacağını düşündüm.” Kitapta hoşuna giden noktaları şöyle sıralıyordu
Kubrick: “İlki elbette yazım tekniği, diyaloglar ve gerçekleri katı bir şekilde
yansıtmasıydı. Kitap basit siyasal ya da ahlaki cevaplar sunmuyordu; ne savaş
yanlısı ne de savaş karşıtıydı. Kitaptaki açıklamalarda oldukça tasarruflu
davranılmıştı, bunu filme de aktarmaya çalıştım. Kimin kim olduğunu anlatan
bütün o zorunlu sahneler atıldı; bu adamın sarhoş bir babası var ve şunun
karısı… gibi. Karakterlerle ilgili her şeyi filmin ana akışında öğreniyorsunuz.
Kitabın ikinci sayfasında talim çavuşu (azarlamak üzere olduğu ukala acemiye), ‘Seni
sevdim. Evime gelip kız kardeşimi becersene’, diyor.”
Kubrick’in The Short
Timers’da dikkatini çeken bu bayağı, komik, aykırı tarz, Platoon kadar derin
olan Full Metal Jacket’in da ruhunu oluşturmuş. İki eserin de Amerikan
ordusundan en ufak bir destek alamadığını veya almadığını biliyoruz. Daha önceki
yazılarımızdan olan Hollywood Operasyonları’nda bu konuya değinmiştik. Kubrick, kendi
filminden bir yıl önce vizyona giren Platoon’u çok beğendiğini fakat bu filmin
gösterilmesinin kendi filmi üzerinde hiçbir etkisi olmadığını dile getirmiş ve
güzel bir anekdot paylaşmıştı: “M-16 silah sesi efektlerimizi beğenmemiştik ve
Platoon’da M-16 seslerini duyduğumda bizimkilerle aynı olduklarını düşündüm.”
Kubrick bundan başka
Platoon hakkında şunları da söylemişti: “Platoon’un gücü benim askeri usul
olarak adlandırabileceğim ilk film, bunu çok iyi yapmışlar, izlerken olup
bitenlere inanıyorsunuz. Oyunculuğun çok iyi olduğunu ve senaryonun çok iyi
yazıldığını düşünüyorum. Başarının anahtarı da budur. İyi bir film. Filmin başarılı
olmasının sebebi Vietnamla ilgili olması değildi. Platoon’un sadece sonu bana
anlatımın iyimserliği içinde biraz yumuşak geldi. Full Metal Jacket’da o
kadar yumuşak bir şey yok. Platoon yaralı Vietnam askerlerini sıcak bir şekilde
kucaklarken, Full Metal Jacket, savaşa katılmayanları, savaşın hem gerçekleri
hem ironileri, hem de Amerikan yönetiminin savaşı askerlere ve yurttaşlara
nasıl pazarladığıyla yüz yüze getiriyor.
Full Metal Jacket'da
filmin önemli rolünü Joker (Matthew Modine) lakaplı zeki, genç bir adam
oynuyor. Temel eğitimden sonra, çatışmaların uzağındaki donanma gazetesinde
çalışmak üzere Vietnam’a gönderiliyor. Daha sonra Hue Şehri’ndeki şiddetli Tet
saldırısında çatışmaya katılıyor. Full Metal’daki savaş,
çoğu Vietnam filminin aksine, cafcaflı, yeşil-siyah Güneydoğu Asya ormanlarında
değil, kabaca aydınlatılmış barakalarda ve kentin gün ışığının altında geçiyor.
Yıkılmış, mermi delikleriyle kaplı ve yanan boş duvarlarla dolu çatışma
sahneleri (2001 filmindeki anıtı andıran da dahil olmak üzere) Doğu Londra’daki
boş hava gazı deposunda çekilmiş.
Apocalypse Now ve Platoon filmleri daha çok
tipik Vietnam coğrafyasında geçerken Kubrick, ormanlık alanları pek tercih
etmiyor. Bunun asıl sebebi bana göre ekonomiktir ve filmin başındaki psikolojik
gerilimi fazla tutarak zamandan kazanmaya çalışmıştır. Savaşın anlamsızlığı
yine ön plandadır. Bu üç film de askeri destek alamayıp kendi sermayelerini
kullanmış ve Vietnam savaşı’nın anlamsızlığını anlatmaya çalışmışlardır. Full
metal o kadar dar bir dünyayı anlattı ki bu bir savaş filmi bile
olamayabilirdi. Belki kitaptaki savaş sahnelerinin yetersizliği de etkiliydi
bunda ama bana göre diğer iki filmimiz daha savaş filmidir. Full metal başlangıçtaki
eğitim sahnelerinin barındırdığı kesif askerleştirme sahneleriyle ön plana
çıkmak istemiştir ve bunu da başarmıştır. Lakin apocalypse now’daki marlon
brondo’nun performansı daha ön plandadır. Eğer delirme anlatılacaksa
apoacalypse now biraz daha öndedir. Kubrick’in suçu belki de sona kalmak
olmuştur. Eminim ki keşke önce ben çekseydim de bilmem ne sahnesi benle
özdeşleşseydi demiştir.
Kubrick filmlerinde, Paths of Glory’de azalan ışığın altında siperlerde sürünen Kirk Douglas’dan,
Dr. Garipaşk’ta atom bombasının üzerine binen ve bombanın üzerinde çığlıklar
atıp haykıran Slim Pickens’a, Full Metal Jacket’daki Hayvan Ana adlı en tezat
karaktere kadar onlarca cesur ve gaddar savaşçıya yer verdi. Filmimizin sonlarına
doğru kendimizi iticiliğine rağmen Animal Mother’ı alkışlarken buluyoruz. Çok özgün olmasa da bu filmdeki karakterler ve psikolojik bunalımlar tipik savaş filmlerinde görmemiz gereken türden ve çok başarılı. Keskin nişancının olduğu sahnede hepimiz gerilebildik sonuçta.
Kubrick kitabın
orijinal başlığı olan The Full Timers’ı kullanmadığını, çünkü bunun kendisine
yeterince güçlü gelmediğini söylüyor. “Filmlerin özel bir sorunu var;
ilanlarınızın çoğu sadece filmin adından oluşuyor. Bence iyi bir film adı,
kulağa herhangi bir film adı gibi gelmemeli. Tanımlayıcı olmak zorunda da
değil, fakat yanlış yönlendirici olmamalı ve söylediğinizde kulağa hoş gelmeli.
'Full Metal Jacket', bakırla kaplı kurşun mermi tasarımına verilen ad, kurşunun
üzerindeki bakır merminin tüfeğin haznesine giden rampaya girme güvenirliğini
artırıyor ve sanırım FMJ aynı zamanda, Cenevre Savaş Sözleşmesi tarafından da
daha insani bulunuyor.
Silahlara düşkünlük FMJ’de
sıklıkla tekrarlanan bir imge, bu durum masum görünümlü bir cihazın, elektrikli
saç kesme aletinin bir tür silaha dönüşmesiyle başlıyor. Acemi askerlerin
saçları Johnny Wright'ın, “Hello Vietnam” adlı country-western şarkısı eşliğinde
bir koyun sürüsü gibi kırpılıyor. Komik fakat insanın kanını donduran, yani
tipik kubrick tarzı kovboy-asker karışımı. Sonra genç denizciler
komik ve vahşi bir temel eğitimden geçiyorlar, burada Joker ve Kovboy lakaplı
bir Teksaslı, Rafterman adlı nazik bir fotoğrafçı ve Pyle lakaplı (onun Vincent
D’Onofrio olduğuna inanmak güç) fıçı gibi, beceriksiz bir askerin de aralarında
bulunduğu filmin diğer ana karakterleriyle karşılaşıyoruz. Genç askerler, filme
danışman olarak alınan eski donanma talim eğitmeni ve Vietnam’da savaşmış Lee
Ermey’in unutulmaz şekilde canlandırdığı talim çavuşu tarafından eğitiliyorlar;
yani, tokatlanıyor ve aşağılanıyorlar. Kubrick, bu rolü öğretmenin öğrenciden
daha iyi oynayacağına karar verip talim çavuşu için seçilen oyuncunun yerine
Ermey’i getirmiş. Fakat Ermey bir araba kazasında beş kaburgasını kırınca
çekimlere beş ay ara verilmiş. Kubrick sinema dünyasında çekimler için çok daha
uzun süre bekleyebilecek güce sahip.
Kubrick’e göre, FMJ’ın
ana fikri, filmin ortalarına doğru, izleyici Joker’in kasti bir çelişki
olmasına alıştıktan uzun süre sonra ifade ediliyor. Joker, eğitimini tecil
ettirecek kadar zeki, fakat yine de Vietnam’da. Önce beceriksiz acemi askere
fazlasıyla nazik davranıyor; derken etrafındakilerle birlikte zavallı adamı
yumruklamaya zorlanıyor. Üniformasında barış rozeti var, fakat kaskında ‘öldürmek
için doğdum’ yazıyor. Vietnam’da, Tet saldırısı sırasında Onbaşı Joker yaşlı
bir albayla karşılaşıyor ve Joker’in üniformasındaki ‘barış sembolü/öldürmek
için doğdum’ tezadı albayın kafasını karıştırıyor. Joker deneyimli askerin
ısrarlı sorusuna, “sanırım ben insanın ikiliği üzerine bir şeyler söylemeye
çalışıyorum,” diyor. “İnsanın ikiliği, jungcu şey”. Bu arada Vietnam’da
kızıllarla savaşan Joker aynı zamanda bir Komünist ve tanrı tanımazdır. Kafası karışan
albay; Kubrick’in filmlerinde sıklıkla karşımıza çıkan aptalca fakat imalı bir
replikle cevap veriyor: “peki, sen hangi taraftasın evlat?”
Kubrick, “Hikayenin
daha derin anlamı hakkında bir şeyler ortaya sürmem bekleniyor. Bence hikayenin
insanın ikiliğini inceleyen Jung felsefesiyle oldukça ilintisi var; bir yanda
özveri ve yardım, diğer yanda saldırganlık ve yabancı düşmanlığı. Sanırım,
dünyada iyilik adına en büyük etkiyi sağlayacak gelişme, kendilerini iyiliğin
ve kötülüğün dışında gören kişilerin Jung felsefesini değerlendirip kabul
etmeleri olacaktır.” Bu açıdan bakıldığında FMJ, Kubrick’in önemli filmlerinin
entelektüel çerçevesine uyuyor. Kubrick, genellikle
etrafa zarar veren araçlar hakkında filmler yapıyor: Paths of Glory’de Fransız
askerleri öldüren Fransız silahlar; Dr. Garipaşk’ta askeri kaçıkların tüm
dünyayı yok edebilecek absürd tehditleri; 2001’de maymunların kemiklerle
kavgası ve Hal’in caniye dönüşmesi; Otomatik Portakal’da doktorun vahşi
yatıştırma tedavisi ve tedavi öncesindeki Alex.
Kubrick, “FMJ’i savaş
karşıtı bir film olarak değerlendirmek kolaya kaçmak olur,” diyor. “Sanırım
Platoon’un yapımcısı, Oscar konuşmasında bütün savaşları sona erdirecek bir
film yaptıklarını ümit ettiğini söylemişti. Fakat savaş karşıtı filmlerde,
savaş kötü bir şey olarak gösterilirse, insanların savaşmak istemeyeceği gibi
yanlış bir düşünce olabiliyor. FMJ savaş hakkında, sadece kötü olduğundan daha
fazla şey söylenebileceğini gösteriyor. Vietnam Savaşı, elbette en başından
beri korkunç bir hataydı, ama bize değerli bir şeyler öğretmiş olabileceğini
düşünüyorum. Eğer Vietnam Savaşı olmasaydı, şu anda Nikaragua’da savaşıyor
olabilirdik. Bence buradaki mesaj, hayatta kalmanız buna bağlı değilse savaşı
aklınızın ucundan bile geçirmemeniz gerektiğidir. Devrilen dominolar gibi
hayali teoriler gelecekte işe yaramayacaktır.” Filmin sonunda askerlerin donanma marşı yerine 'mickey mouse' şarkısı söyleyerek karanlıkta kaybolmalarını es geçmeyelim. bu sahne bile savaşın anlamsızlığını anlatmaya fazlasıyla yeter. Hele Joker'in son sıktığı mermi çok anlamlı bir savaş kötülemesiydi.
Filmimizin müzikleri de
yeterince iddialı ve bunlar da tipik olarak betimlenemeyen kubrick tarzına
yakışabiliyor. Yeter ki kubrick o müziği beğensin. Kubrick, “filmin müzikleri
içinde Sam Sham’ın wooly bully şarkısını daha çok sevdiğimi söylemeliyim; bence
bu şarkı gelmiş geçmiş en iyi parti şarkılarından biri. Bir de "surfin’ bird". Surfin’
bird bir çatışma sonrası, denizciler ilk yardım helikopterinin yanından
geçerlerken çalmaya başlıyor. Bu sahne bana Dr. Strangelove’daki bir sahneyi
hatırlattı; uçağa havada o uzun, manalı tüple yakıt ikmali yapılıyor ve fonda ‘try
a little tenderness’ çalıyordu. Ya da 2001’deki kozmik vals; uzay gemisi ‘the
blue danube’ eşliğinde uzayda dönüyordu. Şimdiyse bir helikopter ve bir ‘kuş’
söz konusu” diyor.
Bir de Kubrick’in
filmdeki kimi benzerlikler üzerine düşüncelerini paylaşalım: “Ben malzememe
sadık kalmaya çalışıyorum. İnanılmaz bir benzerlik daha oldu. Kovboy ölüyor ve
fondaki bir görüntü 2001’deki taş anıta çok benziyor. O taş anıt oradaymış
işte. Bütün savaş alanı tek bir yerdi; burası gerçekten var olan bir yer. Yapmaya
çalıştığım şeylerden birisi, izleyiciye kendisinin ve başka şeylerin nerede
olduğuna kafa yormasını sağlayacak bir izlenim bırakmaktı. Savaş filmlerinde
bununla sık karşılaşmazsınız. Küçük aksiyonların çekildiği alanlar aksiyonun en
önemli yeridir. Bunu oldukça net bir şekilde ifade etmeye çalıştık: alçak bir
duvar ve bir bina alanı var. Oraya girdiğinizde her şey gerçekten olduğu yerde
duruyor. Kesme ya da hile yapma gibi bir durum söz konusu değil. Nişancının ve
denizcilerin nerede duracağına karar verdik. Kovboy vurulduğunda onu köşeye
taşıdılar; burası olabilecek en mantıklı sığınaktı. Ve orada, fonda bir taş
anıt vardı. İnsanların 2001’e hesaplı bir gönderme yapıldığını
düşüneceklerinden eminim, ama gerçekten anıt orada duruyordu. Gönderme değildi.”
Filmin çekim alanları
için ise şunları söylüyor kubrick: “1968 yılında Hue’da çekilmiş fotoğrafları
inceledik. 1930’ların aynı fonksiyonel mimarisine sahip bir bölge bulduk. Her noktası
olması gerektiği gibi değildi, ama kimi binalar Hue çevresindeki endüstriyel
bölgelerdeki binaların birebir aynısıydı. Bölge Londra yakınlarındaydı. British
Gas’ın sahip olduğu bir bölgeydi ve yıkılması planlanıyordu. Bu yüzden binaları
patlatmamıza izin verdiler. Yıkım ekipleri bir hafta boyunca binalara
patlayıcılar döşediler. Bir Pazar günü, British Gas’ın yöneticileri aileleriyle
birlikte gelip binaları patlatışımızı izlediler. Muhteşemdi. Sonra iki ay
boyunca bir yıkım makinesiyle çalıştık, prodüktör ve sanat yönetmeni,
teknisyene hangi binada nereye delik açılacağını söylediler. Daha önce hiç
kimsenin böyle bir sete sahip olduğunu sanmam.
Mümkün olan her türlü
maddi imkanın ötesinde bir setti. Öylesi bir üç boyutlu harabe yaratabilmeniz
için her şeyin maketini yapmanız, sonra da sıvacılarla çalışmanız gerekirdi,
üstelik 80 milyon dolarınız ve beş yıl vaktiniz olsa bile böyle bir set
yapamazdınız. Parçalanmış onca şeyi kopya etmeniz mümkün olmazdı. Enkaz
yaratmak için gerçek enkaz parçaları bulup onları kopyalamanız gerekirdi. Tek yolu
budur. Örneğin, eğer ağaç yapacaksanız, gerçek bir ağaçtan kopya etmeniz
gerekir. Kimse bir ağaç uyduramaz, her ağacın kendine ait bir dallanma mantığı
vardır. Ben kimsenin bir kayayı da uyduramayacağını keşfettim. Bunu ‘paths
of glory’ filminde fark ettim. Kayaları taklit etmemiz gerekiyordu ama her
kayanın da ancak sahtesini görünce farkına vardığınız bir mantığı var. Detayların
tamamı doğru görünür, yine de yanlış olan bir şeyler vardır. Çok sorun yaşadık.
İspanya’dan palmiye ağaçları, Hong Kong’dan yüz binlerce plastik tropik bitki
getirttik. O sihri tamamlayacak ufak tefek şeylerle, insanların ilk bakışta
fark edemeyecekleri detaylarla uğraştık. Muazzam bir set ve harabe çalışması oldu.”
“Stanley Kubrick Kimdir”
yazımızda bahsettiğimiz üzere yönetmen hemen her konuda mükemmeliyetçiliğini konuşturabiliyor.
Muhteşem bir savaş filmi olmasa bile (savaş sahnesi açısından) izlerken gerçekten de Vietnam savaşı’nı
izliyor hissine kapılabiliyoruz. Detayların gücü adına. Apocalypse Now, Platoon
ve FMJ arasında sıralama yapmamı isterseniz; savaş sahneleri ve gerçeklik
açısından Platoon bir adım önde olurken en iyi sıralamasında benim tercihim Apocalpyse
Now olacaktır. İkinci sırada Platoon ve sonra da FMJ geliyor. Kusura bakma
Kubrick. Önümüzdeki yazıda bir sıkıntı olmaz ise yine güzel bir filmle karşınızda
oluruz. Kib bye…
Full Metal Jacket film eleştirisi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder