19 Ağustos 2011 Cuma

Pulp Fiction


"Pulp fiction" filmini Quantin Tarantino yazıp yönetmiş. Başrollerde John Travolta, Samuel L. Jackson, Uma Thurman, Bruce Willis, Ving Rhames yer alırken yan rollerde de Tim Roth, Steve Buscemi, Christopher Walken, Quantin Tarantino ve Harvey Keitel yer alıyor. Bu kadar çok ünlü oyuncuyu aynı filmde oynatabilmek kolay iş olmasa gerek. 
 


Tarantino bu filminde kendi sınırlarını zorlamış, sinema dünyasına yeni kalıplar getirmiştir. Bence Q'nun en iyi filmi budur ve bundan sonra hiç bi filminde de bu filmindeki yaratıcılığı gözükmemiştir. Bir önceki eleştirimiz olan "reservoir dogs"da tarantino'ya has özelliklerin bazıları gözükmüştü, bu filmde ise Tarantino tüm kendine has üsluplarını, bilinçaltısını, hayallerini ve arzularını filmde göstermiş gibi. İlk defa olarak tarantino'nun ayak fetişizmiyle de tanışıyoruz, bu uma thurman ile olan sahneler zaten kill bill serisinin detay konularını süsleyecektir. Bazı filmler her sahne üzerinde dakikalarca düşünülerek, bir yerlere göndermeler yapmayı hedefleyerek yazılmıştır, bu film buna en güzel örneklerden biridir. Tüm ayrıntıların bi sebebi vardır ve tarantino'nun en sevdiği kişisel film çekme dürtüsü de zaten budur, bir de üstüne kasıtlı teknik ve mantık hatalar da eklenince, film defaatle de izlense her seferinde yeni ayrıntı bulabileceğiniz eğlenceli bir film haline geliyor. 
 


Film, dünya genelinde çok beğenilip 1994 zamanı için 300 milyon dolar civarında dünya hasılatı elde ediyor. Ayrıca tarantino'ya da en iyi özgün senaryo dalında oskarı kazandırıyor. O sene Forrest Gump olmasa daha fazla ödül kazanırdı. Dünya genelinde yüzlerce film bu filmdeki olay örgüsünü araklamış ve seyirciye sunmuştur. Bence en güzel 20-30 filmden biri bu pulp fiction'dır. Filmde cast'ten anlaşılacağı üzere pek çok oyuncu var ve bu kahramanların hikayeleri ara ara kronolojik sıraya aldırış edilmeden gösteriliyor, bazı kere de bu kahramanların hayatları kesişiyor. İlk sahnede tim roth ile yanındaki cadalos karıyı görürüz, kafede afaki sohbetler yapmaktadırlar. Birazdan da bu kafeyi soyacaklardır. Tim roth, filmde başka rolde oynamaz filmde olma sebebi Q'nun isteğidir o kadar, aynı liseden arkadaşın film çeker sen de kapıcı olursun ya onun gibi işte. 
 


Ardından “a band apart” yazısının altında bir logo belirir ki bu logoda yer alan takım elbiseli 4 adam reservoir dogs'daki adamlardır: Mr pink, mr blonde, mr orange ve mr white. Bir önceki film eleştirimde dediğim gibi bu iki film birbirlerinin devamı niteliğindedir ya da az buz ilişkilidirler (önce reservoir dogs filmini izlerseniz daha iyi olur). Ha şu da bir gerçek alenen serinin birinci filmi ikinci filmi diyecek kadar bağlantı yok ama biraz bizim keşfettiklerimiz biraz da tarantino'nun bazı açıklamaları bu iki filmi bağlantılı kılıyor. Cast'in ardından filmin ana kahramanları olan vincent vega (john travolta) ile Jules Winnfield (samuel l. Jackson)‘i görürüz. İki arkadaş da acımasız, komik tipleri ve hayat felsefeleri olan ucuz mafya adamlarıdır. Ama cahil cühela da değillerdir öyle ki samuel'in her cümlesi sanki bir kitaptan alıntıdır. Bir önceki film eleştirimizde de dediğimiz üzere vincent vega, reservoir dogs'daki mr blonde'un yani vic vega'nın kardeşidir. Vincent ve jules, mafya babası Marcellus Wallece'ın adamlarıdır ve onun pis işlerini yapmaktadırlar. Filmin çok güzel olması bir yana samuel l. Jackson'ın karakteri filmi geçmiş gibi. Bir kötü kalpli menfaatçi pis nigger nasıl olmalıysa öyle oynamıştır. Sadece şu sekans hatırına oskarı almalıydı neyse. 
 


Bu ikisinin ilk gördüğümüz kıyafetleri reservois dogs'daki adamların giyiminin aynısıdır. İlk filmdeki mafya babasının buradakiyle nasıl bir bağlantısı var bilmiyoruz ama adamlarının kıyafetleri ve olaylara yaklaşımları, fazla zeki gözükmeyen ama mantıklı cümleleri birebir aynıdır. Bu ikisi bi adama çullanmaya giderler oradaki diyalogların her biri ayrı ilginç ama benim en çok sevdiğim nokta samuel'in kapıyı çalmadan önce saatin 7:22 olduğunu öğrenmesi ve daha vakit var deyip beklemelerini sağlamasıdır. Bu basit bir diyalog ama filmin özene bezene hazırlandığının göstergesi ayrıca dakiklik iyi bir şeydir. Ya kardeşim, bu samuelin karakteri gibi bi arkadaşın olacak sabah akşam gezeceksin. Manyak bi oyunculuk örneği, bence gelmiş geçmiş en iyi 50 erkek oyuculuktan biridir. Çizburgerli sahneleri ise inanılmaz güzel, öyle bir sprite içişi var ki dayanamazsın mutfağa koşarsın. Bu ikisinin çökmek için gittikleri evdeki adamlardan istedikleri, patronlarına ait olan bir çantadır. Bu çantanın reservoir dogs'daki elmas dolu olan mr pink'in kaçırdığı çanta olma ihtimali var. Bir diğer ihtimal de biraz ruhani bir yaklaşım ama marcellus'un şeytana sattığı ruhu ya da onun gibi bir şeyi. Çantanın şifresinin de 666 olması bu ikinci teoriyi kuvvetlendiriyor. Ayrıca çanta açıldığında vincent'in yüzünde bir parlama belirir ki içinde olanın dünya dışı olabileceği vurgulanmak isteniyor gibi. Samuel'e filmdekiler pitt diyor bizde öyle diyelim. Bu pitt adamlardan birini öldürdükten sonra öbürüne incilden ayetler okur ki ezbere bilmektedir. 
 


Bir diğer sahnede de marcellus ile butch'u (Bruce willis) görürüz. Sürekli sahneler ve karakterler değişmektedir. Butch, ucuz bir boksördür ve marcellus ona 5. rauntta yenilmesi için para vermiştir. Burada belirgin bir şekilde marcellus'un ensesinde yara bandı olduğu gözükür. Bu çantadaki şeyin marcellus'un şeytana sattığı ruhu olduğunu ya da benzer soyut bi şey olduğu teorisini doğru kabul edersek patronun ensesinde yer alan yara bandı daha mantıklı oluyor. Güya ruhunu şeytana satan insanlar ruhları karşılığında bazı konularda başarılı oluyor ve ruhları da enselerinden çıkartılıp alınıyormuş (hıristiyanlık etimolojisine göre), bu da buraya bir göndermeymiş. Gerçi ruhunu sattın da niye seni mahzende  neyse. Ayrıca bu anlaşmalı ruh sattığı iddia edilen kişiler arasında pek çok müzisyen de yer almaktaymış falan da filan. İlk anlaşmalı ruh satan kişinin de papaz “theophilus of adana” olduğu iddia ediliyor. (evet  bizim adana)
 

Vincent, patronun karısını dışarı yemeğe götürecektir gitmeden önce de uyuşturucu satın alır ve kullanır. Vincent, mia (uma thurman)yı yani patronun yeni metresini almak için patronun evine gider ki evin girişindeki iki heykel sanki michael pacher'in resmettiği ruhunu satma motifindeki iblise benziyor belki de olayla alakası yok 
 


Mia ile vincent arabadayken mia'nın eliyle yaptığı dikdörtgenin gözükmesi de tarantino'ya has bir üslup.
 


Bu ikisinin gittiği kafeşantandaki bi sahnede küçük yarış arabaları gözükür ve bazı renkler de yarışın zeminini süslemektedir. Şimdi bazıları buradaki renklerin reservoir dogs'daki renkler olduğunu iddia ediyor ama öyle değil çünkü yeşil renk reservoir dogs'da yer almıyordu, neyse bu ikisi mekanda yemek siparişi verirken garsonun steve buscemi olduğunu görürüz. Biliyorsun kendisi mr. pink rolüyle reservoir dogs filminin başında sipariş üzerine ilginç yorumlar yapmıştı. Bu filmde de bu usta oyuncunun sadece garson rolünde olması ve sipariş alamaması sadece tatlı bir göndermedir. Steve buscemi başka hiçbir yerde gözükmez, istek üzerine oynamıştır aynı liseden arkadaşın film çeker sen de bekçi olursun ya onun gibi işte. 
 


Mia, ucuz filmlerde yer bulmaya çalışan bir aktristir. İçinde yer aldığı ve tutmayan dizisi üzerine konuştuğu bi sahnedeki “en iyi kılıç kullanan kadın” cümlesinin nerelere gönderme yaptığını biliyorsunuz. Bu ikisi de haylice kokain çektiklerinden gittikleri mekanda yapılan dans yarışmasına katılırlar ve çoğu yerde görmüş olabileceğiniz dans figürlerini bu sahnelerde görürsünüz, orijinal değildir ama bu filmle anılan el kol hareketleridir. 
 

Şimdi tarantino'nun arak meselesine de değinmek lazım, öyle gizliden gizliye arak yapmıyor bazen bir olay kurgusunu bazen bi eşyayı ya da kişiyi direk alıyor ama aldığını belli edercesine. Şu da bir gerçek ki arak yaptığı eserin popüleritesinin çok üstüne çıkabilmeyi başarıyor. Ayrıca bu dans figürleri özellikle ülkemizde yayınlanan çoğu ucuz sitcomlarda ve tv şovlarında gözükmüştür. Birden bu adamların olduğu köyün ihtiyar heyetinde bulunmak istedim, I am Jack's wasted life. Neyse bunlar yarışma sonucunda ödülü kazanıp mia'nın evine giderler, mia tam sevişmeye hazırlanırken (vincent o sırada tuvalete gitmiştir) uyuşturucu komasına girer, neyse vincent onu kurtarır bi şekilde. Bir sonraki sahnede butch'un çocukluğuna gideriz, babasının bi asker arkadaşı olan captain koons'un (christopher walken) küçük butch'a, butch'un babasına ait olan altın saati verirken anlattığı hikaye sinema tarihinin en efsane hikayelerinden biri. Şimdiki zamana döndüğümüzde butch, boks maçı için hazırdır güya maçı kaybedecekti ama bahisten parayı vurmak için marsellus'u satar. Marsellus da tüm gücüyle butch'u aramaya başlar.
 


Butch yanındaki Fransız karıyla kaçmaya hazırlanırken bir de bakar ki sevgilisi butch'un saatini evde unutmuştur, şu babasını 7 yıl götte taşındığı için dizanteriden öldüren manevi değeri yüksek saat. Butch bu saati almaya evine gittiğinde tuvalette birisi olduğunu fark eder, tuvaletteki adam vincent'tır. Butch vincent'a, vincent'ın bi acayip silahıyla kurşun yağdırır, oradan arabayla ayırılır ve yolda marsellus ile karşılaşır, koskoca mafya babasının hamburger almaya gitmesi ve yayan bi şekilde arabanın önünde belirmesi biraz ilginçtir, butch da bunu arabayla yaralar ve sonra kaza yapar. Neyse bunlar bi dükkanın içinde kavgalarına devam ederken başlarına çok acayip şeyler gelir. Dükkanın sahibi ve arkadaşı sado mazoşist ibnedirler. Olum bu sahnelere ne gerek vardı diyoruz. Bu bakkal meğer önüne geleni ortağıyla düzüyormuş, marcellus'u düzerlerken butch ellerinden kurtulur, tam kaçacakken vicdanının sesini dinlemiş ve marcellus'u kurtarmıştır kurtarırken de japon kılıcından yararlanmıştır. Bu Q'nun ayrı fantezileri olduğu bi gerçek. Kurtulan marsellus'un söyledikleri ise çok orijinal sahnelerdendir: “iyi olmaktan siklerce metre uzaktayım. Şimdi ne mi olacak. Sana ne olacağını söyleyeyim. Bunların üzerinde çalışmaları için kerpetenleri ve kaynak makineleriyle birlikte birkaç tane borucu iyi kıyım zenci çağıracağım buraya. Götlerinde ortaçağı yaşatacağım”. Ama hakkettiler neyse, butch ile marcellus barışır ki butch'un canına minnet.
 


Bir sonraki sahnede bu vincent ile pitt'in marcellus'a ait olan bi çantayı almak için bi kaç kişiyi öldürdükleri sahneye gideriz. İlk başta görmediğimiz detaylar gösterilir. Meğersem banyoda bir kişi daha varmış, bu mal bizim ikiliyi öldürmek için 4-5 el ateş eder ama ikisini de vuramaz. Şimdi burada çok tartışılan noktalar var; 4-5 el ateş edilmesine rağmen (2 metre önlerinde) bu ikisi de vurulmaz, pitt bu olayı bir mucize olarak nitelendirirken vincent ona pek katılmaz. Hatta bu tutumundan dolayı vincent'in ileride kurşun yağmurundan öldüğü iddia ediliyor. Bir de duvardaki kurşun delikleri ateş edilmeden önce de vardı burada büyük ihtimal bilerek hata yapılmış ya da Q unutmuş da olabilir valla unutmuş galiba. Neyse bu ikisi arabada giderlerken yanlarına aldıkları gariban zenci oğlanı yanlışlıkla öldürürler. Öldürürler dediğim de vincent kazara zenciyi kafasından vurur. Tarantio'nun bir diğer alametifarikası da zencileri biraz hor görmesi. Yani bakıyosun bu filmde bir zencinin başına gelmeyen hiçbir şey kalmıyor diğer filmlerinde de ufak ufak dokundurduğu olmuştur. Hatta bazı oyuncu ve yönetmenler Q'yu bu tutumundan dolayı sevmezler, Spike Lee gibi.
 
 
Bu öldürülen küçük zencinin cesedinin ortadan kaldırıldığı sahneler kurguyla alakası olmayan tamamen Q'ya özel sahnelerdir, burada hem kendini oynatıyor hem de çok şey borçlu olduğu Harvey Keitel'ı. Buradaki mr. wolf karakteri çok antika bi karakterdir. Dakik adam her zaman iyidir. Vincent ve pitt kanlı elbiselerini çıkartıp tişört felan giyerler ki bu sahneden araklama yapan bizimkiler fasulye isimli filmde iki tane belalı adama benzer şort tişört giydireceklerdir. Bu bonnie meselesinin anlatıldığı bölümün kısaca özeti mr. wolf rolündeki harvey keitel ile kadim dostu Quantin Tarantino'nun, vincent ve pitt ile daşşak geçmesidir. Harley'in bu filmde oynaması tamamen istek üzerinedir, aynı liseden arkadaşın film çeker sen de kurtlar vadisinde vurulmadan yere yuvarlanan figüran olursun ya onun gibi işte. Söylemeden geçmeyelim; Q, burayı bir yerden araklamıştır; Mr. Wolf'un sahneleri, Martin Mystere'nin "savaşın kaderini değiştiren pinpon kazası" macerasından araklanmıştır.
 

Vincent ile pitt bu olaydan sonra kahvaltı yapmaya giderler ve tanık oldukları olayı irdelerler. Pitt başına bir mucize geldiğinden bahseder ve bu yüzden de artık mafya işleriyle uğraşamayacağını felan söyler, vincent ise oralı değildir. Bu ikisinin kahvaltı yaptığı yer de filmin başında gördüğümüz tim roth'un soyduğu kafedir. Vincent'in tuvalete gittiği bi anda kafe soyulur. Bu vincent filmde üç kere tuvalete gider birinde mia komaya girer, birinde vincent ölür birinde de kafe soyulur, neyse bu pitt soyguncuları etkisiz hale getirir ama öldürmez. Gitmelerine müsaade eder oradan da bunlar marcellus'a çantayı vermeye gideceklerdir. Film de burada biter. Film bittiğinde tüm olay kurgusu, yer ve zaman ile karakter ilişkileri daha da netleşecektir. Favori filmlerimden olan bu filmi izlemediyseniz hemmen izleyiverin.






Pulp Fiction film eleştirisi



2 yorum:

  1. "koskoca mafya babasının hamburger almaya gitmesi ve yayan bi şekilde arabanın önünde belirmesi biraz ilginçtir" demişsin bunun analizi; Jules ve Vincent e ateş eden adamın mermileri isabet etmemesinden kaynaklanan ilahi müdahale düşüncesi ile artık bu işleri bırakıp tevbe edip hacca gideceği pardon dünyayı dolaşacağını söylemişti. Bu sahbede Jules artık tevbe etmiştir ve Marcellus işlerini Vincent ile kendisi halletmektedir. Arktık Jules mafya üyesi değildir ve domuz eti yemeyen bir müslüman olmuştur inşallah...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bebeğim "hamburger almaya giden mafya babası" ile kastettiğim filmde de gözüktüğü üzere marcellus'tur. marcellus ise mafyayı felan bırakmamıştır. senin mafyayı bıraktı dediğin ise jules, bir diğer ismiyle pitt olan samuel jackson'dur inşallah

      Sil