Evet sevgi çiçekleri çok kısa bir aradan yani 4 seneden sonra yine beraber olabildik. Bu yazımızın baş rolünde Netflix’in mini dizilerinden “When They See Us” var. Dizimizin yönetmeni Ava DuVernay. Kendisi sıkı bir Afro Amerikan hakları savunucusu ve konuyla ilgili pek çok film ve projede yer aldı, alıyor hatta kendisi bir çizgi romanı çekecek olan ilk siyahi kadın yönetmen olacak. (2022-New Gods). Ayrıca son dönemde beğendiğim filmlerden “the White Tiger”ın da yapımcılarından. (aşağısı spoiler içeriyor***)
Dizimiz maalesef gerçek bir hikayeden uyarlanmış, keşke fiktif bir konu olsaydı ya da sıkıcı Amerikan adaleti anlatan bir yapım olsaydı ama maalesef değil. Diziyi favori dizilerime ekliyorum ve herkese de öneriyorum. Bence herkes izlemeli ve üzerine konuşmalı.
Hikaye aslında çok sık gördüğümüz
haksız yere hapis yatanların hikayesi (detayına girmek istemiyorum izlemelisiniz) şöyle ki sadece Amerika’da tescilli “wrongly
convicted” olay sayısı verilerin toplandığı 1989 yılından itibaren 2800 civarında
(The National Registry of Exonerations’a göre). Bunlar tabi ki tespit edilenler
10 katı kadar da suçsuz yere yatan olduğu düşünülüyor. Bu arkadaşların çoğunluğu
siyahi ve olayların merkezinde genelde tecavüz var (yine aynı araştırmaya göre
siyahiler 7 kat daha fazla haksız yere suçlanıyormuş). Tecavüz ve siyahi
kelimeleri o kadar çok sık beraber telaffuz ediliyor ki suçsuz bile olsa yanlış
algıyı temizlemek yıllar alıyor bazen ömür alıyor bazen de temizlenemiyor kişi
o iftirayla özdeşleşiyor.
Amerikan tarihinde yanlış yargılama
üzerine verilen en büyük tazminat davalarından bazıları ise şunlar:
Henry McCollum ve üvey kardeşi Leon
Brown kişi başı 75 milyon dolar
(2014 yılında basit bir film çekildi ama çok sansasyon yaratamadı film, ileride yeni bir proje gelebilir.)
Central Park Five, toplamda 41
milyon dolar.
Dixmoor Five, toplamda 40 milyon
dolar. (central park five gibi 5 adet siyahi gencin suçsuz yere tecavüz ve cinayetten
hapis yatması neredeyse aynı olay, “True Crime with Aphrodite Jones”a konu oldular
sadece, etkileyici bir proje yapılmadı henüz.)
Sabein Burgess, 15 milyon dolar
Frank
O'Connell, 15 milyon dolar vs. liste uzayıp gidiyor.
Bunlar bildiklerim daha bilmediğim
niceleri var. Netflix olmasa Central Park Beşlisi’ni hangimiz bilecektik
adamakıllı. Ya da kaçınız Dixmoor Beşlisi’ni duydunuz neredeyse aynı olay. Netflix’in
gücü adına. Birkaç tane de benzer konulu film dizi önerelim: “To kill a mockingbird”
(favorilerimden, 1962), “Pardon” (yerli favorilerden, 2005), “Jai Bhim” (favorilerimden,
2021), 12 Angry Men (favorilerimden,
1957), “Jagten” (favorilerimden, 2021)
daha onlarcası var birkaç tane favorilerden yazmak istedim.
Diziyi yüksek puanından ötürü
listeme eklemiştim. Akşam şöyle kuruldum koltuğa 23.15’teki maçı bekliyorum (premier
ligten bir maçtı) bir saat felan hızlı hızlı “when they see us”ı bitirip maçı
izlerim diye plan yapmıştım. Biz filmcilerin yüksek puanlı dizi ve filmleri es
geçmek gibi bir lüksümüz yok ama bazen çok sıkıcı yapımlar denk gelebiliyor.
Dizimize başladık her şey güzel
birazdan Amerikan adaleti yerini bulacak ve hepimiz mutlu olacağız diye sakin
sakin izliyorum diziyi. Bir yandan üzülüyorum gençlere ama eminim dizinin
sonunda güzel şeyler olacak, hem gençler özgürlüğüne kavuşacak hem de ben
listemden bir diziyi azalttığım için mutlu olacağım felan. Neyse böyle böyle
ilk 2 bölümü bitirdik maçı olmadı geri sardırır izlerim dedim. 3. bölüme başladık Kevin Richarhson annesiyle hapishanede konuşuyor ve aralarında şu konuşmalar
geçiyor:
-Ranzamdayım ve ayak sesleri duyuyorum.
Gitgide yaklaşıyor. Rüya mı görüyorum yoksa gerçek mi bilmiyorum. Her gece gitgide
yaklaşıyor.
-- o ayak seslerini dinlemeye devam
et, canım. O benim. Seni eve getirmeye geliyorum.
-dünyadaki herkes benden nefret
ediyormuş gibi geliyor.
--öyle geldiğini biliyorum ama seni
herkesi telafi edecek kadar çok seviyorum. Tüm gün tek yaptığım seni sevmek. Asla
yalnız olduğunu düşünme. Bu süreci seninle birlikte yaşıyorum. Sen ağlıyorsun,
ben de ağlıyorum. Sen kızıyorsun ben de kızıyorum. Sen korkuyorsun ben de
korkuyorum. Sen özgürsen ben de özgürüm. Sen ve ben her daim…
Bir rüzgar esintisi, dışarıda bir yerde
anneyi görüyoruz bir bakıyoruz Kevin Richardon büyümüş hapisten çıkıyor, anne
yaşlanmış gözleri yaşlı. Kanepeden kalktım irkildim noluyor amına koyayım ya hani
Amerikan adaleti izleyip diziyi bitirecektik hani bol gollü bir maça hazırdım felan.
Nasıl olabilir ya bu çocuk 14 yaşında girdi yıllarca hapiste kaldı. Giden yıllara
mı yanarsın milletin tecavüzcü damgasına mı yeniden sosyalleşmenin zorluğuna mı
başka bir dünyada yabancılaşmaya mı? Bu çocuk suçsuzdu orospu çocukları diye
haykırdım resmen.
Kevin’in hapis sonrası süreci
anlatılırken ben hala kendimde değilim küfürler ediyorum. Amerikasına da
adaletine o sarı çıyan trump’ına da(çıkıp adam gibi özür bile demedi ben
zamanında sizlerin idamını istedim diye işte sen bu kadar bir amcıksın piç) hepsinin
amına koyayım anlıyor musun. Sonra dank etti peki diğer çocuklar noldu, daha 2
bölüm ve 4 çocuk var hikayesi anlatılmayan. Korka korka başladım izlemeye. Sikerim
dedim maçını yapacağınız işe de yani gittim bir soda aldım ve izlemeye devam.
Maalesef arkadaşlar bu gece zor geçecekmiş
belli oldu. Yusuf Salaam, Anton Mccray ve Raymond’ın hikayelerini de izledim
ama kaç tane soda içtim hatırlamıyorum. Yıllardır etmediğim küfürleri ettim. Sakinleşemiyorum.
O çocukların hayatlarının gitmesine, hapisten çıktıktan sonraki çaresizliklerine,
o amcık savcıların hala hiçbir şey olmamış gibi aramızda yaşamalarına o kadar
sinirliydim ki (diziden sonra sosyal medyanın sayesinde yeteri kadar
aşağılandılar ve kitapevlerinden fakültelerden felan kovuldular ama yine de yetmez).
Ve bir o kadar da güçsüz hissediyorum kendimi çünkü aynısı burada başımıza
gelse kime ne anlatabileceğiz, dünya koca bir vahşi yaşam alanı tesadüfen
yaşıyoruz.
Sıra Korey Wise’ın bölümüne geldi. Wise
aslında ismi listede olmayan sadece arkadaşına eşlik etmek için karakola giden
ve 16 yaşında olduğu için, diğerleri 14 yaşındaydı, yetişkin hapishanesine
gönderilen çocuktu. Dizinin yeni başladığını anlamış olduk resmen hemen rennie
ilaçlarımı getirdim, kalbim midem her yerim sıkışmaya başladı. Sinirden ağlamaya
başladım. En son bu duyguları ne zaman bir filmde ya da dizide yaşadım hatırlamıyorum
uzun yıllar olmuş. Ya ben maç izleyip yatacaktım neler gördüm neler öğrendim bilemiyorum.
Empati yapmaktan korktum, belki unuturum diye temennide bulundum ama hayır
bunları yazarken bile aynı duyguları yaşıyorum. Bu arkadaşların başlarına gelenler
iyi ki izlemişim, unutulmamalı ve adaletsizliğe tüm dünyada bir savaş
başlatmalı.
Kötü sahneleri bitirdik diyoruz adamlar artık özgür ama yok daha kötü sahneler geliyor. Dizinin finalinde gerçek kişileri görmeye başlıyoruz ve artık bıraktım kendimi ağlamaya başladım yani başka türlü rahatlayamazdım.
Ve geliyoruz 71. Emmy törenlerine
en iyi dizi oyuncusu adaylarını görüyoruz. İçerisi gerçekten şampiyonlar ligi
gibi.
Jared harris, chernobyl (kusura bakma sana ödülü kaybettirecek kadar mükemmel bir şey izledik); Sam rockwell, fosse verdon; Benici del toro, escape at dannemora; Jharrel jerome, when they see us; Mahershala ali, true detective.
Sonra Korey Wise’ı canlandıran Jharrel Jerome ödülü alıyor herkes birbirine sarılıyor. Central park beşlisi de ödül törenine gelmişler çılgınca seviniyorlar ve ağlıyorlar. Jharrel’in benim burada ne işim var evde annemin yemeğini yemeliydim (ben daha küçüğüm minvalinde) deyip ödülü alışı ve Central Park Beşlisi'ni onure edişi... Bu haksızlıkla bu adaletsizlikle güçlünün güçsüzü ezişiyle olmayacak böyle arkadaşlar. Netflix sayesinde, ben en azından bu olay nezdinde bir şeylerin değiştiğini gördüm. Medyanın ve sosyal platformların gücüne güvenmekten başka şansımız kalmadı gibi.
Özetle bu harika mini diziyi izleyip sinir krizlerine girmenizi tavsiye ederim. Yakında tekrar görüşmek dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder