“Lost Highway” filmi
benim favorilerimden ve favori yönetmenlerimden David Lynch yazıp yönetmiş.
Yönetmenin “the elephant man” filmine daha önceden değinmiştik. İleride
mulholland dr.’a değinmeyi ise düşünmüyorum. Lost highway’in anlaşılamaması
lynch’i öyle bir orgazm etmişti ki çok benzer mantıkta bir film daha çekti.
Lynch’in anlaşılmak istemeyen filmlerinin belirgin ipuçlarını çoğu zaman
yönetmenin sonraki açıklamalarından öğreniyoruz. Bu herif yıllardır aynı haltı
yiyor. Seyirciyle oynamaktan bu kadar zevk alan başka bir yönetmen tanımıyorum.
Mesela bir keresinde "lost highway" ile "twin peaks" aynı dünyada geçiyor demişti.
"Blue velvet" ile "lost highway"in de benzer yollara sahip olduğunu yine
kendisinden öğrendik. "Mulholland dr." ile "lost highway"deki evlerin aynı ve
lynch’in kendi ev ve mobilyaları olduğunu da yıllar sonra bir röportajda
öğrenecektik.
Hal böyle olunca
yönetmenin "beni ölene kadar dinlemelisiniz belki bir şeyler mırıldanabilirim"
küstahlığı biraz sinir bozuyor. Filmin açılış sahnesindeki interfondan gelen “dick laurent
öldü” mesajını ve olayın aynısının (pencereden dışarı bakıp fail aramayı) david
lynch’in başından geçtiğini de sonraları öğrendik. Başından geçen ufak gizemli
bir olayı film yapmak isteyen ve kesinlikle büyük bir hayal gücüne sahip
yönetmenin filmidir bu izleyeceğiniz. Yıllardır hep eleştirmekten en çok
korktuğum filmlerin arasında yer alan bu filmdeki yorumlarımın hepsi tartışmaya
açıktır ve doğrulukları tartışılır.
Benzer bir dünyayı en rahat anlaşılır şekilde fight club’ta görmüştük. Tek adam ve farklı iki karakter. Bir de
verilen onlarca mesaj. Konunun geçtiği dünyalar ise gerçek. Lynch’in tarzı ise
çok farklı. Eğer bu film vizyona girdikten sonra lynch’in düşündüğü gibi
düşünülseydi yemin ederim ki lynch bunu yalanlar ve aslında benim vermek istediğim
mesaj buydu derdi. Çünkü ben malımı çok iyi biliyorum ve hakkında da yeteri
kadar bilgiye sahibim. Lynch anlaşılmamak istiyor. Kubrick mesela anlaşılmak
ister ama biraz zorlamak gerekecektir. Bergman da öyle. Sizden istedikleri
kendi dünyalarına girmeniz, en azından filmi izlerken. Lynch’in ise öyle bir
derdinin olmadığını çok iyi biliyorum neyse.
Gizemli adam’ı (mystery
man) canlandıran Robert blake’in şöyle bir sözü var: “David bana senaryoda hiç
zorluk çıkarmadı çünkü senaryoyu anlamadım ama galiba şeytanı oynuyordum.”
Durumu biraz özetleyebilmişimdir umarım. Film hakkında o kadar çok dedikodu ve
magazin haberi var ki hepsine değinmenin ve anlam çıkarmanın mümkünatı yok.
Filmin soundtrackları, marilyn manson, rammstein, pornografik sahneler, araba
plakaları, oda numaraları felan bunları es geçiyoruz.
Filmin çıkışının
lynch’in bir gün sabah vakti başına gelen olay olduğunu söylemiştik. Asıl olay
örgüsünü ise yönetmen, O.J. Simpson adlı amerikan futbolcusu ve aktörün yaşam hikayesinden esinlenmiş.
1994 yılında O.J.Simpson’un karısı öldürülünce Simpson, baş şüpheli olarak
yargılanmaya başlamış ve sonra suçsuz bulunarak serbest bırakılmıştı. İşin bir
diğer enteresan yanı ise gizemli adamı oynayan Robert blake bu filmden sonra
başka hiçbir filmde oynanamamış ve 2001 yılında karısı arabada başından
vurularak öldürülünce baş şüpheli olarak sorgulanmış ve tutuklanmıştır. 2005
yılında geri serbest mi ne bırakılmış ama günahı boynuna karıyı bu öldürmüş. Bu
da filmin böyle bir gizemi işte.
Filmi daha iyi
anlayabilmek için lynch’in röportajlarını takip etmenin yanı sıra filmin
gizeminin anlatıldığı belgeseli (Pretty as a Picture: The Art of David Lynch)
izleyebilirsiniz, gerçi Türkçe altyazısı mevcut değil. Bir de Slovaj Zizek diye
deli manyağı bir adam var. Onun “Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch'in Kayıp
Otoban'ı Üzerine” adlı kitabını okuyabilirsiniz. Ama kitabın çok sikici pardon
çok sıkıcı olduğunu söylemem gerek. Onun “Lacan Hakkında Bilmeyi Hep
İstediğiniz Ama Hitchcock'a Sormaya Korktuğunuz Her Şey” diye bir kitabı daha var.
Çoktandır okumaya niyetliyim ama gözüm yemiyor neyse.
Filme dönelim; filmde
üç bölüm varmış gibi düşünebiliriz. İlk hikayede ana kahramanımız Fred’in
yaşamına ufak bir giriş yaparız. Bu ilk hikayede öne batan notlar şöyle; Fred’e
“dick laurent öldü” mesajı bir sabah ansızın evin interfonundan gelir. Fred’in
Renee isimli güzel bir karısı vardır. Fred başarılı bir saksafoncudur, hali
vakti yerinde olmakla beraber karısını yatakta tatmin edemez. Bu durumun evde
huzursuzluğa yol açtığı bellidir ve fred, karısından gizliden gizliye
şüphelenmektedir. Fred, işinde mola verdiği bir anda evde kalmak isteyen
karısının durumunu onaylamak için kendi evini arar ve telefon boş boş çalar.
Umarız da karısı uyuyup kalmıştır, yoksa diğer ihtimal kendisini aldatıyordur.
Eşinden şüphelenmesine sebebiyet veren adamlardan biri Andy isimli orospu
çocuğudur. Derken bir sabah bunların evine isimsiz bir zarfın içinde video
kaset bırakılır. Kasette evlerinin dışarıdan çekilmiş kısa görüntüleri vardır.
Diğer gün bir kaset daha bırakılır ve bu kaset evin içini göstermektedir.
İkinci kasetin ardından evli çiftimiz dedektifleri ararlar. Yetkili ağabeyler
evde incelemelerde bulunurlar ama bu gereksiz bir çaba olmuştur çünkü asla ve
asla david lynch’in filmlerinde polisler olayları çözmez, çözemez. Olayları
daha da mistik hale sokarlar.
Bir akşam fred ile
karısı, andy’nin evindeki partiye giderler ve partide gizemli adam’ı görürüz.
Vampir filmlerindeki kontlar gibi soğuk ve ürkütücü bir havası olan gizemli
adam, fred ile daha önce tanıştığını iddia eder ve bunu da doğrular.
Görüşmeleri bittikten sonra fred’in kimyası bozulmuştur. Dick laurent ile
gizemli adamın birbirlerini tanıdıklarını ise andy’den öğreniriz. Andy ile dick
laurent de birbirlerini tanımaktadırlar. O gecenin gizemli dakikalarının
ardından, gereksiz gerilim sahnelerinden hep nefret etmişimdir, sabah
kalktıklarında bir kaset daha belirir ve bu kaseti fred tek başına izler.
Kasetteki görüntülerde fred karısını öldürmüştür ve birden bire kendini sorgu
odasında bulur. Mahkeme tarafından birinci dereceden ölüme sebebiyet vermekten
elektrikli sandalye ile idama mahkum edilen fred’i hapishanedeki küçük odasında
izlediğimiz sahnelerde fred’in derin hayaller kurduğunu görürüz. Bu hayallerde
otobanda giderken pete isimli bir adam ve ailesi gözükür derken bir de baktık
ki hapisteki adam değişmiştir. Fred gitmiş yerine pete gelmiştir.
Artık ikinci kısım
başladı diyebiliriz. Bu ikinci hikayede pete’in başından geçenler konuyu
süsleyecektir. Pete kendini nasıl olduysa hapishanede bulur ve onun fred
olmadığı anlaşılınca serbest bırakılır. Pete 24 yaşında, kendi dünyasında
sevilen bir insandır. Fred’e nazaranla daha şehvetli sevişir ve mutludur. Ancak
dönüşümden sonra pete kendinde ve çevresindekiler pete’de bir tuhaflık
sezinlerler. Pete’in shaila isminde bir sevgilisi vardır. Bir gün pete’in
çalıştığı tamirci dükkanına mr. eddy nam-ı diğer dick laurent gelir. Dick,
pete’in daimi müşterilerindendir ve onu da çok sevmektedir. Gel gör ki dick’in
metresi bizim renee’nin sarışın ve fettan hali olan alice’dir. Alice ve pete
birbirlerine aşık olurlar derken olaylar gelişir felan. Bunlar dick’i ve andy’i
öldürüp kaçacaklardır lakin tatlı plan pete açısından pek de hoş ilerlemez.
Andy’nin evindeki sahneler rüyadan uyanmadan önceki o en kötü ve ağır sahneler
gibidir.
İkinci hikaye sayesinde
renee’nin daha doğrusu onun tıpatıp aynısı olarak gördüğümüz alice’in
geçmişinde pek de temiz bir kız olmadığını öğreniriz. O hem porno filmlerde
oynamıştır hem de metreslik yapmaktadır. İlk hikayede hatırlarsanız fred,
renee’ye geçmişinde andy ile nasıl tanıştığını sormuş da cevap alamamıştı.
İkinci hikayede yine andy vardır ama adamın da pezevenk olduğu ayyuka
çıkmıştır. Andy’nin evinde pete’in dikkatini çeken şey ise resimlerde hem
renee’nin hem de alice’in gözükmesine rağmen aynı fotoğrafa bakan dedektiflerin
sadece renee’yi görmeleridir. Alice ve fred aynı otobandan yola çıkıp
kaçarlarken gizemli adamın gizemli kulübesinin önüne gelip çatır çutur
sevişirler. Sevişme bittiğinde alice ortadan kaybolmuş, pete de fred’e dönüşmüştür.
Bir de ablak suratıyla gizemli adam belirir tabi. Burada ikinci bölüm bitip
üçüncü bölüm başlar.
Üçüncü hikayede gizemli
adam alice diye bir kadının olmadığını fred’e söyler ve ikisi beraber dick
laurent’i öldürürler. Fred sonra tek başına evine uğrayıp “dick laurent öldü”
mesajını bırakır ve kendisini gören polislerden kaçar. Kaçarken yine o gizemli
otobana dalarlar ve yolda zaman kavramı
ortadan kaybolur. Hızın çoğaldığı o kovalamaca sahnesinde ise artık fred o
dünyadan ayrılır ve film de biter. Gelelim şimdi yorumlamaya. Dediğim gibi
bunlar benim düşüncelerim ve doğrulukları tartılışılır;
Filmde gördüğümüz daha
doğrusu benim varlığından bahsettiğim üç hikaye de gerçek değil hayaldirler.
Tüm hayaller farklı zaman ve mekanlarda fred’in kafasında cereyan eder. Üç
hikayenin de düş olmasındaki en büyük etken gizemli otoban ile gizemli adamdır.
Onlar fred’in bilinçaltındaki köprü ile yardımcı rolündeki kötülüğü sembolize
ederler. Gizemli adamın "senin evinde tanıştık, beni sen çağırdın" demesinden bunu
rahatlıkla yorumlayabiliriz. Bazı yorumlarda ilk hikayenin gerçek ama gizemli
adamın o hikayedeki düş olduğu vurgulanıyor. Ben bu düşünceye katılmıyorum zira
andy, gizemli adamı görebiliyordu. Ayrıca partide gizemli adama çarpmamak için
yol verenler de dikkate değer.
Fred gerçek bir
karakterdir ve başından geçen kötü olayları son zamanlarında istediği gibi
yorumlamak için ya hayale dalar ya da daha büyük ihtimalle delirip
halüsinasyonlar görmeye başlar. Fred’in gerçek hayattaki karısı renee’dir ve
onu tatmin edememesi ve eski hayatındaki sıkıntılı bilgiler ilk hikayede
dolayısıyla bilinçaltında sıkça cereyan eder. Video kasetlerin iticiliği ve
renee’in ilk hikayede dedektiflere "fred video çekimlerinden nefret eder"
cümlesinden bilinçaltının geçmişle mücadelesini görüyoruz. Fred videoları
sevmez çünkü karısı eskiden porno filmlerde oynamıştır. Bu büyük ihtimal çiftin
bildiği bir şeydir ancak yine bilinçaltında hem renee, andy ile ilk tanışmasına
vesile olan işi söyleyemez hem de renee’in diğer karakteri olan alice, andy ile
nasıl tanıştığını anlatır. Bunları fred’in iç dünyası bizlere farklı
yöntemlerle anlatmaktadır.
Fred karısının eski zamanlarından
ve pis düşlerinden bir türlü kurtulamaz. Porno çeken karısını düzgünce
beceremeyince huzursuzluklar baş gösterir. Belli bir noktadan sonra cinnet
geçirir ve karısını öldürür. Karısı ölür lakin onun kendisini aldatıp
aldatmadığını tam olarak bilemiyoruz. Büyük ihtimal andy’nin aracılık ettiği
mafya bozuntusu dick laurent, renee ile ilişki yaşamaktadır. Bir ufak ihtimalle
de fred karısını herhangi bir sebepten öldürmüş ancak kendini haklı hissetmek için onun orospu olduğu
fikrini düşlemiştir. Belki karısı porno sektöründe de çalışmamıştır ve yine
fred onun ölümünü haklı kılmak için bilinç altısıyla anlaşmıştır. Şu bir gerçek
ki karısını öldürmüştür ve karısının geçmişinde ve şimdisinde ahlak ile ilgili
derin tereddütleri vardır.
Gizemli adam dediğim
gibi fred’in hayal dünyasındaki bir kötüdür. Ancak bu kötü adam müthiş derecede
realistik bir insandır. Biraz da gizemli adamın haberi olmadan da olsa düşünde
tüm suçu gizemli adama atma hevesi ve isteği vardır fred’in. Fred çok rahat
hayal kurup kurgulayabiliyor ancak ikinci hikayede göreceğimiz üzere düşlerin
sonuçlarına katlanamıyordur. Fred karısını öldürdükten sonra gerçekten de idama
mahkum edilir ve idamını beklerken lynch’in dediği gibi kişilik kaybı yaşar.
Artık fred kendi kimliğinden tiksinerek idamına kadar geçen sürede istediği
düşü görmek ister. Bu düşünde olacağı karakter pete’dir. Pete tamamen fiktif
bir karakterdir yani hayali. Ne pete ne de onun ailesi ile arkadaşları
yaşamışlardır. Pete, fred’den daha fakir olmasına rağmen düzgün bir işi, iyi
bir sosyal çevresi, hızlı da bir seks hayatı vardır. Fred’in de artık istediği
tam olarak bunlardır. Yalnız bu yeni karakterini yarattığı düşünde bir şeyler
daha olmalıdır.
Öldürdüğü karısı
gözlemlediğimiz kadarıyla fettan bir tipte değildi ama düşünde karısının da
kimliğini değiştirmiştir. Renee artık olmuştur alice. Ve alice tam bir yıllanmış
orospudur. Dediğim gibi kuvvetli bir ihtimalle renee vakti zamanında alice’in
yaptıklarının tamamını veya bir kısmını yaptığı için kocası bir şekilde cinnet
geçirdi ve karısını öldürdü. Bir diğer ihtimalle de aslında ahlaksız olmayan
karısını öldüren fred, düşlerinde karısını kötü bir karaktere büründürerek
kendisine iç huzur bahşetmeye çalışmıştır. Fred yarattığı bu yeni düşte
karısının ikiziyle tanışır ve onu arzuladığı gibi becerir. Düşün ana konusu da
budur zaten. Hem onu hakkını vererek becermek hem de onu sahiplerinin ellerinden
çalmak. Onlar da fred’in nefret ettiği kişiler olan dick ile andy’dirler. Her şey
güzel giderken, idama kadarki zamanda güzel bir düş yaşanacakken işler birden
sarpa sarar ve düş bozulur. Bu durumun çok ama çok benzerlerini inception ve
vanilla sky’da gördük diyebiliriz. Rüyanın boka sardığı anda hasta o düşten
uyanmak istiyordu. Belki de en güzel hikaye vanilla sky’da görüldü diyebiliriz.
Hatırlarsanız kötü bir kaza geçiren zengin playboyun suratı dağılınca adamımız tüm
parasıyla düş görmek için bir firmanın kapısını çalar ve ölene kadar kendince güzel
şeyleri görmek istediği hayal dünyasında yaşamayı arzular. Ancak o düş bir
yerden sonra çökmüştü.
Benzer mantığı
memento’da da görmek istemiştim ama nolan buna izin vermemişti. Şöyle ki
adamımız hafıza kaybı yaşamaktadır ve anlık olayların hepsini unutmaktadır.
Karısının tecavüz olayını sürekli unutmamak ve intikam almak
istemesini ilk başta garipsemiştim, neden güzel bir düşün senaryosunu kurmadı
diye. Acaba nolan güzel düşün bozulacağını bildiği için mi kahramanına zorlu
bir görevi vazife kılmıştı? Enteresan.
Düş çökmüş derken,
matrix’e değinmez isem çok ayıp olacak. Matrix’te biliyorsun morpheus
sorgulanırken ajan smith ona ilk kurulan matrix’in mükemmel hayallerle
donatıldığını ve bunu çakan insanların da düşten uyanmak istediklerini bu
yüzden de insan/enerji tarlalarının öldüğünü söylemişti. O yüzden matrix’te
insanlara çeşitli sıkıntılar verildiğini, bu sayede insanların yaşayabildikleri
morpheus’a söylenmişti. İnanılmaz zekice hazırlanmış bir sahneydi. Ve çoğu matrix izleyicisi buradaki ince diyaloğu maalesef es geçiyor.
Pete’in yer aldığı düş,
sevişmeden sonra çöker. Alice’in "bana asla sahip olamayacaksın" cümlesiyle düş
tam anlamıyla çökmüş ve fred kaldığı yerden devam etmiştir. Bu durumu Slovaj
Zizek “Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch'in Kayıp
Otoban'ı Üzerine” adlı kitabında şöyle
yorumluyordu; “Patrica
Arquette (Renee) haklıydı öyleyse, yani oynadığı iki rolün mantığını berraklığa
kavuşturmak çabasıyla filmde olup bitenlere ilişkin şu çerçeveyi sunduğu zaman:
Bir erkek karısını onun sadakatsiz olduğunu düşündüğü için öldürür.
Eylemlerinin sonuçlarıyla baş edemez ve kendisi için alternatif bir daha iyi
hayat hayal etmeye çalıştığı bir tür kriz yaşar. Yani kendisini daha genç,
güçlü bir delikanlı olarak, kendisini ona kapamayan, sürekli onu isteyen bir
kadınla tanışan bir delikanlı olarak hayal eder, ama bu hayali hayat bile ters
gider. İçindeki güvensizlik ve delilik o kadar derindir ki fantezisi bile
dağılır ve bir kabusla sona erer. Buradaki mantık tam da Lacan’ın Freud’un
“baba, yandığımı görmüyor musun?” düşünü okumasındaki mantıktır; burada düş
gören, düşte karşılaşılan dehşetin gerçeği (ölü oğlun sitemi) içinde uyanılan
gerçeklikten daha korkunç olduğu zaman uyanır, yani düş gören düşte
karşılaşılan gerçekten kaçmak üzere gerçekliğe kaçar.”
İkinci hikayenin
önemli olaylarından olan andy’nin öldürülmesi muhtemelen düşün sağlığıyla
oynamıştır. Gerçekte fred, o andy ve dick’i öldürmüş mü tam olarak bilemiyoruz
ancak düşteki vahşi ve acımasız ölüm sahneleri bize şiddetli öldürme isteğini
dolayısıyla gerçekte yapılamamış olayların bir yansıması olduğunu gösteriyor.
Andy ve dick’in gerçek dünyada yaşamaya devam etme ihtimalleri bana göre
oldukça yüksek.
İkinci hikaye ya
da düş çöktükten sonra özenilen karakter pete bir daha çağrılmaz ve başrolde
yine fred vardır. Gizemli adam, fred’e düşünde fred’in kurduğu düşteki
karakterlerin gerçek dışı olduğunu anlatmaya ve asıl olaya yani karısından ve
onun sevgilisinden intikam alması gerektiğini vurgular. Üçüncü düşte fred, dick
laurent'i gizemli adamın da yardımıyla öldürür ve kendi evine giderek “dick
laurent öldü” mesajını verir. İletiyi bıraktıktan sonra kendisini kovalayan
dedektiflerden kaçarak yine o gizemli otobana girer. Otobanda yüzü gözü yamulur
ve üçüncü düş de biter. Ama bu düşün bitişi muhtemelen elektrikli sandalyedeki
idam sonrasında ebedi olarak olmuştur.
Kısa bir özet
geçecek olursak; fred karısını ahlaksızlığı ya da eski hayatındaki sıkıntılı
ilişkiler ya da başka bir sebepten (ufak bir ihtimalle) öldürmüştür. Andy ve
dick laurent, Fred’in gıcık olduğu ve öldürmek istediği kişiler olup karısıyla
arasının açılmasına ve cinayete sebebiyet veren şahıslardır. Gerçek hayatta
ölmedikleri kanısındayım. Gizemli adam, dick’in hayal dünyasındaki kötülük ya
da acı gerçekleri anlatan bir şeydir. ("gizemli adam" tabiri belki de en güzel
betimlemedir) Pete ve pete’in hayatı tamamen kurmacadır ve asla yaşanmamıştır.
Alice de hayal ürünüdür. Fred, karısının ölümünün ardından idama mahkum edilir
ve bu süreçte hayal dünyasına dalar. İlk önce cinayetin olduğu hayal sonra asıl
olmak istediği yaşam sonra o düş de çökünce son hesaplaşmaların olduğu sahneler
ve idamla beraber beyin öldüğünden son düş de sonlanır. Gerçekte dick
laurent öldü mesajı da verilmemiştir. Sadece düşte o cümle duyulmak
istenmiştir. Amına koduğumun dick’i her şey senin yüzünden oldu. Sik gibi de
ismin var zaten.
Bunlar benim
eyyorlamalarım isteyen istediği gibi yorumlayabilir. Peki film güzel mi yoksa
vakit kaybı mı derseniz, bana göre film tam bir şaheserdir. Çünkü ben kendi
kurduğum olay örgüsüne göre filmi izlediğimde inanılmaz zevk alıyorum ve her gördüğüm
ayrıntı tezlerimi güçlendiriyor. Diğer türlü üç hikayeyi gerçekmiş gibi ya da
kısmen gerçekmiş gibi yorumlayıp kronolojik sıralama yapmak isterseniz filmden
pek bir tat alamazsınız. Çılgın bir yönetmenin, delirmiş bir baş karakterin son
anlarında kurduğu ve kuramadığı düşlerini anlattığı filmiydi bu
izlediğiniz.
Lost Highway film eleştirisi
Ürpertici ama guzel filmdi
YanıtlaSil