“The elephant man”
filmini meşhur yönetmenlerden david lynch yönetmiş. Senaryonun esin kaynağı
ise “fil adam ve diğer hatıralar”
isimli kitap. Başrollerde ise yüce john hurt ve anthony Hopkins yer alıyor. Filmimiz
tam 8 dalda oskara aday olmasına rağmen, ki 1980 yılında en iyi makyaj ödülü
yoktu olsa hem aday olur hem de ödülü alırdı, hiçbirini kazanamaz. Bunda
“ordinary people” ve “raging bull”un da suçu vardır. Bence “ordinary
people”, fil adamın ödüllerini hak etmeden almıştır neyse,
Filmimiz adından da
anlaşılacağı üzere "fil adam sendromu" diye de bilinen hastalığa muzdarip gariban
bir İngiliz’in başından geçenleri anlatmaktadır. Bu fil adam sendromu dediğimiz
de hastaların vücutlarındaki bilmem ne tümörü müdür nedir onun yüzünden başta
kafaları olmak üzere çoğu yerlerinin şişmesi ve acayip gözükmesi durumu. Bir
belgeselde denk gelmiştim, Hindistan’da bu şekilde yaşayan onlarca insan var ve
orada normal karşılanıyorlar. Tabii hepsi de filmimizdeki hasta gibi baya kötü
durumda değiller. İnsan yeri geliyor her şeyi elindeyken canı sıkılıyor.
Dünyada ne adamlar ne acılar var haberimiz yok. Bu fil adamların hiçbiri sırt
üstü yatıp da fosur fosur uyuyamıyor iyi mi. Zaten çoğu da erken yaşta vefat
ediyorlar. Filmimizdeki fil adam olan Joseph merrick de 27 yaşında ölmüş.
The elephant man,
favori filmlerindendir. Bunu sağlayan da acındırma duygulu cümleler veya
sahneler değil. O tarz konuları da pek sevmediğimi daha önceleri çok
zikretmiştim. Film bana göre müthiş bir şaheserin sinemaya uyarlaması, İngiliz
edebiyatı ve sinemasının müthiş bir somut versiyonudur. Oyunculukların çok sade,
dilin çok karizmatik ve akıcı olduğunu söyleyebiliriz. Hopkins’in yıllardır
değişmeyen sikecekmiş gibi bakıp tane tane konuşmasının en güzel örneklerinden
birisi de burada. Fil adamı canlandıran John hurt’ı da es geçmemek gerek.
Çekimlerde 5-6 saatlik makyaja katlandığını ve filmden çok bunalmasına rağmen
bitirebildiğini belirtelim.
Yönetmenimizin
eraserhead’den sonra çektiği ilk iddialı filmini neden tekrar siyah beyaz
seçtiğini ekonomik etkenlerden ziyade dönemi daha iyi anlatmak istemesi olarak
yorumlayabiliriz. Çoğunluğun aksine, meşhur yol hikayeli filmlerinden ziyade,
benim en başarılı bulduğum lynch filmi fil adamdır. Bu şaheseri illaki biri
çekecekti ve o da lynch’e nasip olduğu için insanlar sevinmeli gel gör ki
oskar vermeyi akıl edememişler. Terbiyesiz orospu çocukları sizi. Hatta o
senenin en iyi aktör ödülünü robert de niro’dan ziyade john hurt almalıydı ya neyse
Fil adam dediğimiz
Joseph merrick, genç yaşta annesini kaybeder ve üvey anasının ve babasının
ilgisizliğinden ötürü evden ayrılmak zorunda kalır. İnsanların
kabullenemeyeceği kadar değişik bir şekli olduğundan genç yaşından itibaren
insanlardan kaçmış ama sevgi dolu yüreğinde en ufak bir kin ve nefret barındırmamıştır.
Mecburen yolu yetimhanelere düşer ve orada öleceği, anasına kavuşacağı günü
beklerken serserinin biri gelir ve onu yetimhaneden satın alır. Ona maalesef babalık
felan yapmaz, bu serseri sarhoşun ve pisliğin önde gidenidir. Adam orospu
çocuğu çıktı rıza baba’daki orospu çocuğu işte bu adamdır. Merrick artık
sirklerde yarı fil yarı insanmış gibi gösterilip üzerinden para kazanılmaya
çalışan bir ucube muamelesi görür. Tüm bunlar olurken de gün be gün çürür ve
suskunluğa bürünür. Bazı kere geceleri ağlar ama sesini duyan yoktur.
Barındırdığı korkunç görüntüyü bir kere bile kullanıp da insanları ve sahibini
hortlatmayı düşünmemiştir.
Tüm bu acılar
katlanarak büyürken bir gün genç ve başarılı bir cerrah olan frederick treves
onu görür ve tıbbi müdahalede bulunmak ister. Derken bir şekilde onu sahibinden
satın alır ve çalıştığı hastaneye kaldırır. Tıbbi deneyler ve çalışmalar
yaparken fil adamın aslında göründüğü gibi bir idiot veya zavallı olmadığını
anlar. Zar zor konuşabilip hareket eden bu şeyin iç dünyası o kadar zengindir
ki birkaç dakikalık sohbet sonrası herkesi ağlatabilir. Ne yalan söyleyeyim
kitabını okuduğumda da filmini ilk izlediğimde de çok feci duygulanmıştım. Doktor ve diğer normaller,
fil adamın iç dünyasının zenginliği ve temizliği karşısında hayrete düşerler.
Belli bir zaman sonunda
fil adam kendi döneminde öyle bir popüler olur ki sosyetenin yani soyluların
çoğu hatta kraliçe victoria’nın kendisi bile fil adamla ilgilenmeye başlar. Hatta karındeşen jack ile fil adam aynı dönemde yaşayıp aynı ortamı paylaşmışlar. Galiba karındeşen jack olduğu iddia edilen doktor, fil adamın tıp camiası için sergilendiği konferanslarda onu kanlı ve canlı olarak görmüş. Hem
kitabımız hem de filmimiz merrick’in bu çok vahim hastalığını anlatırken
şiddetli bir şekilde önemli olanın iç güzellik olduğunu vurguluyor. Hele fil
adamın birkaç sahnede ağlaması yok mu, mükemmeldi. İç güzellik demişken, fil
adam bildiğimiz kadarıyla bir kere bile ben niye böyleyim deyip de ağlayıp
sızlamamıştır. Sadece annesi onu ilk gördüğünde büyük ihtimal üzülmüştür ve
hayal kırıklığına uğramıştır düşüncesinden dolayı bazı kere doktorun yanında
ağlamış, annesinin kendisinin aksine çok güzel bir insan olduğunu
vurgulamıştır. Fil adam çok iyi bir insandı. Allah rahmet eylesin.
Bu kadar duygusal
konuşmalara ne gerek vardı derseniz, mazide anısı var derim ben de. Ta lise
hazırlık zamanlarında, İngilizceden o en çok nefret ettiğim zamanlarda, zorla
okutturulan kitaplardan biriydi fil adam ve o yabancı dil düşmanlığıma rağmen kitabı
bitirmiş ve çok beğenmiştim. Fil adamdan başka sherlock holmes’un da birkaç
kitabını okuttuklarını hatırlıyorum. İngilizler yapıyor bu işi, kabullenmek
lazım. Neyse bebeğim haftaya bir sıkıntı olmaz ise yine güzel bir eserle
karşınızda oluruz.
The Elephant Man film eleştirisi
john cazale bakış açını sevdim, pek film izlemezdim ama artık her hafta film izlemeyi planlıyorum.Senin yorumlarına, zihniyetine açılmak için
YanıtlaSil