5 Şubat 2013 Salı

Latcho Drom





“Latcho Drom” belgeselini favori yönetmenlerimden Tony Gatlif yazıp yönetmiş. Tony Gatlif benzeri zor bulunan bir tarzın en önemli simgelerindendir. Kendisi Cezayir asıllı bir Fransız olmakla beraber anası da çingendir ve sinemaya atıldıktan sonra ne hikmetse tüm eserlerini bu Çingenler ya da Romanlar üzerine kurgulamıştır. Eğer bir insan Çingenler hakkında film veya belgesel izlemek isterse kesinlikle gatlif’e danışmalı ve onun eşsiz dünyasına girmelidir. Yapıtları “Çingeneler zamanından” kat be kat daha güzeldir. Benim favori yönetmenlerimden olmasını sağlayan asıl etken ise tek bir alanda uçmasından öte belgesellerindeki müziğin muazzam kalitesidir. Bazı eserlerinde kendi bestelerini de kullanmıştır.


Tek kelimeyle bu favori belgeselime bayılacaksınız. Hadi bu güzeldi de “vengo”ya “exils”e ve “swing”e ne demeli. Bizim gibi şehirde büyümüş ruhsuz salaklar böyle eserler yapamazlar. Geçen yazımızda ve bundan önceki çoğu yazıda bahsettik ve üzüldük; hepimiz Amerikan kültürüyle büyüdük hala da büyüyoruz ve istemesek de izliyoruz. Ulan açın da gatlif’in eserlerini izleyin biraz. 


Yeteneksiz ve kültürsüz bir sürü insanla dünyalarımız doldu üzülmemek elde değil. Bu ucubelerin yaptıkları zırvalıklardan para kazanmalarından ziyade siktiri boktan reklamlarda oynayıp milyon dolarları götürmeleri beni çok sinirlendiriyor. Ulan milyon dolar kazanan adam, en azından tek bir reklamda, beni eserleriyle, cümleleriyle nasıl hüzünlendirip duygulandırabilir. Bak samimi söylüyorum bu belgeseli izlerken çok duygulanırsınız ve böyle seslerin böyle hayatların olabileceğine de inanamayabilirsiniz. Filmimiz Hindistan’da başlayıp İspanya’da biten bir Çingen hikayesini anlatıyor. Bu romanların nasıl yaşayıp nasıl eğlendiklerini hiçbir konuşma ve yazı olmadan sadece müzikle anlıyoruz. Bizim için özel olan ise Çingenlerin durak noktalarından birisinin İstanbul olması.


Belgesel ilk önce Hindistan’ı ziyaret ediyor ardından Mısır, Türkiye, Romanya, Macaristan, Slovekya, Fransa’yı gösteriyor ve son olarak da İspanya’ya uğruyoruz. Keşke böyle insanlar biraz daha aramızda olsalar ve gözükseler. Tüm bu çirkin teknoloji ve kapitalist hayata direnen insanlar bana hem güç veriyor hem de umut. Kutup belgesellerini izlemeyi çok severim, fazla kalabalık gözükmez zaten insan eli değecek bir coğrafya da değil, her yer saflığın rengi beyaz ve alabildiğine boşluk. Bu kutup belgesellerini izlerken acaba başka bir gezegeni mi izliyorum diye bazı kere içerlenir kendimi sorgularım. Aynı duyguları “latcho drom”u izlerken de yaşadım. Bu kadar farklı ezginin yanıbaşımızda olması ama popüler olamayışı çok üzücü.


Farklı ülkeler farklı melodiler duyuyoruz ve neredeyse hepsi de bir yerlerden tanıdık geliyor bizlere, belki bunda hem doğulu hem de batılı olmamızın bir sebebi var. Eserdeki favori yerlerim mısır ve ispanya’dır. Hindistan’ı da çok beğendim, izleyelim, en çok beğendiğim olay da hiçbir sanatçının gözünde şerefsizlik ve puştluk gözükmeyişi. Türkiye’ye kadar olan yer ve biz de dahil oynak ezgiler hakimken, balkanlardan itibaren ispanya’ya kadar olan ezgilerde genellikle hüzün hakim. Mısır’daki sahnelerde oynak melodiler var dedik. Hayatımda bir kere acayip şekilde kıvırtmak istedim evet hem de hayvanlar gibi oynayıp kıvırtmak istedim o da işte bu sahnelerdedir. Böyle şakkudu cakkudu acayip kıvırtasım var. İlk izlediğim zamanı hatırlıyorum da böyle yerimde duramamıştım. İzleyelim


Avrupa’daki duraklarda da hüzün hakim demiştik, özellikle İspanya’dakilerden etkilenmemek elde değil. Hele o küçük piç ile anası yok mu yemin ediyorum bayılırsınız. İzleyelim. Sözü fazla uzatmaya gerek yok belgeseli izlemeniz lazım, kendisi size her türlü duyguyu yaşatacaktır. 



Latcho Drom belgesel eleştirisi