“Latcho Drom”
belgeselini favori yönetmenlerimden Tony Gatlif yazıp yönetmiş. Tony Gatlif benzeri zor bulunan bir tarzın en önemli simgelerindendir. Kendisi Cezayir asıllı bir Fransız olmakla
beraber anası da çingendir ve sinemaya atıldıktan sonra ne hikmetse tüm
eserlerini bu Çingenler ya da Romanlar üzerine kurgulamıştır. Eğer bir insan Çingenler hakkında
film veya belgesel izlemek isterse kesinlikle gatlif’e danışmalı ve onun eşsiz
dünyasına girmelidir. Yapıtları “Çingeneler zamanından” kat be kat daha
güzeldir. Benim favori yönetmenlerimden olmasını sağlayan asıl etken ise tek
bir alanda uçmasından öte belgesellerindeki müziğin muazzam kalitesidir. Bazı eserlerinde
kendi bestelerini de kullanmıştır.
Tek kelimeyle bu favori
belgeselime bayılacaksınız. Hadi bu güzeldi de “vengo”ya “exils”e ve “swing”e
ne demeli. Bizim gibi şehirde büyümüş ruhsuz salaklar böyle eserler yapamazlar.
Geçen yazımızda ve bundan önceki çoğu yazıda bahsettik ve üzüldük; hepimiz Amerikan
kültürüyle büyüdük hala da büyüyoruz ve istemesek de izliyoruz. Ulan açın da
gatlif’in eserlerini izleyin biraz.
Yeteneksiz ve kültürsüz
bir sürü insanla dünyalarımız doldu üzülmemek elde değil. Bu ucubelerin yaptıkları
zırvalıklardan para kazanmalarından ziyade siktiri boktan reklamlarda oynayıp
milyon dolarları götürmeleri beni çok sinirlendiriyor. Ulan milyon dolar kazanan
adam, en azından tek bir reklamda, beni eserleriyle, cümleleriyle nasıl
hüzünlendirip duygulandırabilir. Bak samimi söylüyorum bu belgeseli izlerken
çok duygulanırsınız ve böyle seslerin böyle hayatların olabileceğine de
inanamayabilirsiniz. Filmimiz Hindistan’da başlayıp İspanya’da biten bir Çingen
hikayesini anlatıyor. Bu romanların nasıl yaşayıp nasıl eğlendiklerini hiçbir
konuşma ve yazı olmadan sadece müzikle anlıyoruz. Bizim için özel olan ise Çingenlerin
durak noktalarından birisinin İstanbul olması.
Belgesel ilk önce Hindistan’ı
ziyaret ediyor ardından Mısır, Türkiye, Romanya, Macaristan, Slovekya, Fransa’yı
gösteriyor ve son olarak da İspanya’ya uğruyoruz. Keşke böyle insanlar biraz
daha aramızda olsalar ve gözükseler. Tüm bu çirkin teknoloji ve kapitalist
hayata direnen insanlar bana hem güç veriyor hem de umut. Kutup belgesellerini
izlemeyi çok severim, fazla kalabalık gözükmez zaten insan eli değecek bir
coğrafya da değil, her yer saflığın rengi beyaz ve alabildiğine boşluk. Bu kutup belgesellerini
izlerken acaba başka bir gezegeni mi izliyorum diye bazı kere içerlenir kendimi
sorgularım. Aynı duyguları “latcho drom”u izlerken de yaşadım. Bu kadar farklı
ezginin yanıbaşımızda olması ama popüler olamayışı çok üzücü.
Farklı ülkeler farklı
melodiler duyuyoruz ve neredeyse hepsi de bir yerlerden tanıdık geliyor
bizlere, belki bunda hem doğulu hem de batılı olmamızın bir sebebi var. Eserdeki
favori yerlerim mısır ve ispanya’dır. Hindistan’ı da çok beğendim, izleyelim, en çok
beğendiğim olay da hiçbir sanatçının gözünde şerefsizlik ve puştluk gözükmeyişi.
Türkiye’ye kadar olan yer ve biz de dahil oynak ezgiler hakimken, balkanlardan
itibaren ispanya’ya kadar olan ezgilerde genellikle hüzün hakim. Mısır’daki
sahnelerde oynak melodiler var dedik. Hayatımda bir kere acayip şekilde
kıvırtmak istedim evet hem de hayvanlar gibi oynayıp kıvırtmak istedim o da işte
bu sahnelerdedir. Böyle şakkudu cakkudu acayip kıvırtasım var. İlk izlediğim zamanı hatırlıyorum da böyle yerimde
duramamıştım. İzleyelim
Avrupa’daki duraklarda
da hüzün hakim demiştik, özellikle İspanya’dakilerden etkilenmemek elde değil. Hele
o küçük piç ile anası yok mu yemin ediyorum bayılırsınız. İzleyelim. Sözü fazla
uzatmaya gerek yok belgeseli izlemeniz lazım, kendisi size her türlü duyguyu
yaşatacaktır.
Latcho Drom belgesel eleştirisi