"The Devil’s Double" filmini cılız senaryolu, sonunu başından bildiğimiz aventür filmlerin yönetmeni Lee Tamahori yönetmiş. Başrolde de başarılı bulduğum oyunculardan Dominic Cooper yer alıyor. Senaryo ise Latif Yahia‘ya ait. Latif Yahia yıllarca Saddam Hüseyin’in büyük oğlu Uday’ın dublörlüğünü yapmış şanssız bir şahsiyet. Yıllar sonra uday’ın elinden kurtulunca ve saddam ailesi de yok edilince rahatlayıverip başından geçenleri “saddamın oğluydum” adlı kitapta paylaşmış. Anlatmaya çalışacağımız bu film de ismini zikrettiğimiz kitaptan esinlenilerek ortaya çıkarılmış. Konusu itibariyle dikkat çekici olan filmimizde aksiyon sahneleri fena değil, bazı yerler abartı veya gerçek dışı diyebilirsiniz ama sonuçta konunun yazarı olayları bizzat yaşamış kişi. Bu yüzden vay anasını ne acayip şeyler olmuş demekten başka çaremiz yok sayın seyirciler. Hep filmde olur diyebileceğimiz şeyler yine bir filmde cereyan ediyor ancak bu bir otobiyografi.
Saddam Hüseyin bildiğiniz gibi son 50 yılın en radikal liderlerinden biri. Amerika ile ara ara sürtüşmesi ara ara sevişmesi bu radikalliğinin sınırlarını belirlemiş. Onu körfez savaşı ve arap ülkelerini adam yerine koymaması ile hatırlıyoruz. Daha da önemlisi o da bir zamanlar için kaddafi gibi asla dokunulamaz, sisteminin yerine başka bir şeyin geçirilmesi dahi düşünülemez bir varlıktı. Kimilerine göre bu karakter hep saddam olmayan kişiler tarafından oynandı. İşte bu dedikoduların tam ortasında saddam'ın kendinden beter oğlu uday göze batmaktadır. Babasının dünya kamuoyunu derinden etkilediği pek çok olayda başrolde olan uday, aslında latif Yahya isimli gariban bir ıraklı sayesinde perde arkasından olayları yönetmeye çalışmış.
Saddam, dünyayı karşısına almıştır ama kızgın boğa gören masum bir köylü gibi de korkmaktadır. Bu yüzden pek çok sorunlu liderin yaptığı dublör meselesini ailesine zorunlu bir gereksinim olarak sunmuştur. Belli bir süreden sonra artık hiçbir gerçek saddam ailesi ferdi, dışarıda insan içinde veya kamera önünde gözükmez, onların yerine birebir benzerleri görülür. Önemli ticari antlaşmalar, konferanslar, televizyon konuşmaları vb. pek çok devlet meselesinde artık dublörler kullanılmaya başlanmıştır. Daha önce komünist liderlerin cıa'dan kaçabilmek için bu taktiği yaptıkları söyleniyordu. Mao ve stalinin az buz yapıp castro'nun ise ciddi anlamda bu iş ile ilgilenip alaman doktorların kapısını çaldığı söyleniyordu. Meğersem bunların ağa babaları saddam ve ailesi imiş.
İkiz kulelerin yıkılmasının ardından bush, ırak’a kitlesel imha silahları vardır bahanesiyle saldırmış, ırak'ı ve düzenini yerle bir etmişti. Tabii saddam'ın oğulları uday ile kusay da bu işgalden nasibini almış ve göya Musul'da öldürülmüş. Göya diyorum çünkü latif Yahya'nın deyimiyle gerçek usay ölmemiş. Bahsedilen olaydan aylar sonra kendisine latif'ten haber geldiğini açıklamıştır. Uday'ın ölüp ölmemesi neyse ama kafalara saddam'ın yakalanması ve idam edilme sürecindeki çelişkiler geliyor. Uday’ın tek bir tane dublörü varken saddamın en az 3 tane dublörünün olduğu söyleniyordu. Dublörleri arasında "mihail ramazan" ve "casim el-ali" gibi isimler varmış. Varlığından bahsedilen diğer dublörlerin isimleri hakkında ise yeterli bilgi mevcut değil.
Vakti zamanında bir dergide saddam Hüseyin'in aslında yakalanmadığını ispatlamaya çalışan bazı bilgiler verilmişti. Dergideki resimler de şu an internette saddamın dublörleri konulu pek çok sitede yer alıyor, biz de koyalım bizim ne eksiğimiz var? Bu komplo teorisindeki en çok hoşuma giden yerler de saddam yakalanırken çekilen resimlerde görülen kurutulmuş et ve sarı hurma yaprakları. Saddam'ın yakalandığı aralık ayında böyle bir tabiat olayı olması imkansızmış, bu resim olsa olsa yaz aylarında felan çekilmiş. Söylenenlere göre cıa bu resmin foyası ortaya çıkınca olayın gerçek kesit edasında bir canlandırma olduğunu mu ne iddia etmiş. Benim asıl dikkatimi çeken ise saddamın yakalanıp yakalanmaması değil. Yıllardır filmlerle cıa'nın ne kadar etkili bir kurum olduğunu bilinçaltımıza ısıta ısıta yediriyoruz. Cıa ajanları öyle bir eğitimden geçiyorlar ki iyi sevişip kumarda anında milyon dolar kazanmalarının yanı sıra bizim polat alemdar gibi 5 vakit namazdan gayrı her işi iyi bilmektedirler. Gel gör ki meslek lisesinde okuyup staj günlerinde değerli vaktini iddia salonlarında geçirip oynadığı kuponlar sürekli İskoçya liginden yatan bir arkadaşımız bile bu olayı daha iyi bir kurguyla ortaya atabilirdi. Cıa, namı diğer sentrıl intelicıns eycınsi. Cıa'ın sonundaki a'yı başa alıp o şekilde yardıra yardıra sikeyim hepinizi amına koduğumun beceriksizleri.
Komplo teorisindeki bir diğer hoşuma giden nokta da sorgulanan saddam'ın Maltepe dilencisi gibi saçlı sakallı bir halde kameraların önüne çıkması. Bu da ilgili teorileri o kadar güçlendiriyor ki teori neredeyse kanun olacak. Dublör saddamın yüz hatlarının foyasının ortaya çıkmaması için yapılan bir numara olduğu söyleniyor, bu iddiaya katılmamak elde değil. Ona da eyvallah iyi plandır hepimiz uyutulduk da bu dublörlere yazık değil mi lan. Yani belki de bu asılan adam 4. dublördü ve tek görevi idam edilmek idi. Sikerim böyle devlet hizmetini de yapacağınız işi de.
Filmi izledikten sonra, bir de bu kadar derin haberleri duyunca insan benim de bir dublörüm olsa idi ne güzel olurdu deyiveriyor. O kadar çok sıkıldığım gitmek istemediğim yerler oluyor ki, bir tane de bende olsa gönderirim sağa sola. Öyle gazete ekmek aldırmaya değil tabi ki ama çok daraldığım, çevremdeki insanları öldüresimin geldiği yerlere gönderirdim. Mesela düğünler arkadaş, çocukluğumdan beri cinnet geçirircesine sinirlendiğim abullabut şahsiyetli akrabalara eğitim durumumu izah etmeye çalıştığım bu toplama kampına götürülesice kalabalıklar beni çileden çıkartıyor. Ama artık gitmiyorum sikerim küserlerse de küssünler. Ondan başka devlet daireleri ve hastanelere kesin gönderirim. Büyük ihtimal üniversiteye de hep onu gönderirdim. Üniversiteden ne öğrendim ki?
Benzer mantıklı pek çok hikaye ve film var. İşin biraz daha gündelik hayatta kullanıldığı ve geleceğin dünyasından bizlere kesitler sunan bir film olan "surrogates" izlenilebilir. Benim istediklerimi ben dahil çevremdeki herkes yaparsa herhalde bu dediğim filmdeki ortam cereyan eder. Yok ben kitap okuyayım diyorsanız filmimize ilham olan kitap “saddamın oğluydum” okunabilir tabi bulabilirseniz.
Peki tüm bu anlattıklarımız dünyadaki olayları nasıl değiştirdi ya da bu dublör meseleleri olmazsa olur muydu? İşte bunlar gizemini her daim koruyacak ama şu bir gerçek ki ırak halkının özgürlüğe felan kavuştuğu yok. Orada yaşayan (gidip gelen) bir komşumuz var kendileri Kerküklü Türkmenler, yöreyi ve oynanan oyunları çok iyi gözlemleyebiliyorlar. Dediklerine göre saddam zamanındaki pek rahat olmayan hayatları şimdi daha da kötü bir hale gelmiş. Neredeyse her gün ırak'ın bir çarşısında canlı bombaların patlatıldığını ve en az 50 kişinin bu saldırılar sonunda öldüğünü veya sakat kaldığını söylüyorlar. Belki de saddamın planları işe yaradı kendisi ve ailesi asla yakalanmadı. Yakalanmadı da iyi mi oldu amına koyuyum noldu gitti tüm güç kuvvet. Onca insan basit planlar yüzünden mahvoldu, dublörünüzü de gerçeğinizi de büyük planlarınızı da new world order'ınızı da ananızı da avradınızı da sikeyim. Ama ben değil dublörlerim.
Açık söylemek gerekirse filmdeki hikaye birincil ağızdan gelen bilgiler ışığında oluşturulmuş olmasına rağmen ben ilk başta inanmadım ama bu uday denilen adamın internette öyle videoları var ki onları izledikten sonra olabilir dedim.
Devil's Double film eleştirisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder