20 Kasım 2011 Pazar

One Flew Over the Cuckoo's Nest


Evet, değerli okuyucular yine çok güzel bir filmle başbaşayız. Ken kesey'in aynı isimli romanından sinemaya çevrilen bu kurguyu milos forman yönetmiş. Milos forman başarılı yönetmenlerden birisi. Kendisi hem bu filmle hem de "amadeus" ile en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştır. Amadeus'a ileride değineceğiz. Filmimiz 5 dalda oskarı kazanabilmiştir. Bu 5 dal dediğimiz de oskar ödüllerinde verilen en iyi dallar olduğundan filmimiz sinema camiasında çok özel bir yerde bulunmaktadır. En iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi film ve en iyi kurgu dallarında oskarı kazanan bu filmimiz gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında yer almaktadır. Bana göre en iyi 20-30 filmden biri de budur. Film 1975 yılı itibariyle yaklaşık 150 milyon dolar (dünya çapında) gelir elde etmiştir. Ayrıca bu en iyi 5 dalda oskar alabilen toplam 3 film bulunmaktadır. Bir tanesi bu film olmakla beraber diğerleri; “it happened one night” ve “the silence of the lambs” filmleridir.


Filmin başrollerinde çok sağlam oyunculardan olan jack nicholson yer almaktadır. Kendisine danny devito ve louise fletcher eşlik etmekte. Bu üçünün oynadıkları karakterleri başka birileri bu kadar güzel canlandırabilir miydi merak konusu. Jack nicholson'un canlandırdığı murphy karakterinin taliplisi çok olmasına rağmen rolü kapmayı başarmıştır. Çok da güzel oynamıştır. Kendisi bu filmle birlikte artık reis benim der gibidir. Zaten buradaki performansı onu, stanley kubrick’in shining filminde başrole taşıyacaktır. Danny devito'nun canlandırdığı deli martini rolü ise tartışmasız on numara oyunculuktur. Bence en iyi bir iki deli karakterinden biridir. Gelelim louise fletcher'in canlandırdığı "hemşire ratched" karakterine, bu karakter dünya sinemalarında görülen en kötü 5-10 karakterden biri olmalı. En kötü bayan sıralamasında ise bana göre bir numaradır. Yani öyle bir oyunculuk izliyoruz ki onu kendi ellerimizle gebertmek istiyoruz. Bu dediğimize teşebbüs eden jack nicholson sayesinde tüm sinirimizi atabiliyoruz. İşte bu olay sinemalarda pek çok yapılan bir taktiktir; bir karakterin tüm kötülüğünü ön plana atması yavaş yavaş izleyiciye sunulur ve ardından seçilmiş iyi ya da farklı bir karakter o kötü rolü hırpalar veya öldürür, biz de seviniriz. Bu dediğimiz olaya müzikler de eşlik edince bilinçaltımız neyin iyi neyin kötü olduğunu fısıldadığından biz de dana gibi duruma göre rahatlayıcı tepkiler veririz.


Maalesef benzer mantık ikinci dünya savaşı ya da amerika'nın olduğu herhangi bir savaş filminde bize karşı uygulanır. Filmin sonunda Naziler ya da Ruslar imha edildiğinde iki saat boyunca kendimizi hazırladığımız için Yahudilerin ve Amerikalıların intikam çabaları bizde de mantıklı hareket görünümünü alır ve filmin sonunda istemesek de rahatlamaya maruz kalırız. İşte bu gıcık taktik profesyonelce holivıd tarafından sıkça yapılmaktadır. Hemşire ratched karakterini direk çalan mahsun kırmızıgül, beyaz melek filminde huzur evindeki yaşlılara kötü muamele eden kötü karakteri feci şekilde dövmüştür. Bizden de rahatlama tepkisi, iyi ki dövdün mahsun abi yorumlarını beklemiştir. Mahsun bu sahneyi direk bu filmden çalmıştır.


Filmimizin konusu ise; murphy isimli sorunlu bir karakterin bilerek kendisini tımarhaneye attırması sonucunda gelişen olaylar silsilesidir. Murphy karakteri asi, vurdumduymaz, tembel ve hafiften de deli bir kişiliktir ve hapis yattığı yerden kaçmak istemektedir ki bu da zor gözükmektedir. Murphy de deli numarası yaparak akıl hastanesine gitmeyi ve ardından daha az güvenlikli bu yerden kaçabilmeyi planlamaktadır. Tabii bu planı kısmen işe yarar ama gördüğü deli manzaraları onu derinden etkiler. Bazı toplumsal mesajlara da açık kapı bırakan filmimizde otoritenin nelere yol açabileceği irdelenmiştir; insanlara ot gibi muamele edip bazı hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakmanın Rönesans döneminin çılgın yaratıcı ortamından çok uzakta olduğu aşikardır, işte filmimiz de hem delilerin dünyasını hem de otoritenin kişisel gelişimi zedeleyebileceğini gözler önüne sermektedir. "A clockwork orange" filminde de benzer bir konu irdelenmişti: "İnsan ne kadar suçlu veya dengesiz olursa olsun sırf onu düzeltmek için insanlık dışı muameleler görmemelidir, toplum böyle şekillenememelidir." Elbette, hikayenin bir başka boyutu daha var; davranış psikolojisinin ve psikolojik şartlanmanın totaliter hükümetler açısından vatandaşları üzerinde sonsuz kontrol sahibi olmak ve onları bir robottan farksız kılmak için kullanabileceği yeni ve tehlikeli bir silah olup olmayacağını irdeleyen sosyal bir yerginin acı vurgusu.


Deliler demişken, filmde gördüğümüz çoğu deli gerçek hastadır birkaçı ise (çok zeki gülücükler atabilenler) normal oyuncudur. Ama çok da fazla fark edemiyoruz hangisi deli hangisi akıllı. Özellikle martini ve billy karakterleri çok gerçekçi roller. Onları kendi dünyanızda olan biriymiş gibi algılıyorsunuz. Filmimiz biraz uzun olduğundan yaklaşık bir saat sonunda sanki o akıl hastanesinde siz de varmışsınız gibi hissedebilirsiniz. Özellikle delilerin sigarasına oynadıkları kağıt oyunları ile tesisten arabayla kaçtıklarında başlarından geçenler duygusal ve komik, geri kalanlar ise çok acıklı sahneler. Delilere her gün zorla içirilen haplar ise hakikaten can sıkıcı konular. Hiçbir insani özellik göstermeksiniz yaşamamızı sağlayan bu haplar belki de en kötü insan yapımı ilaçtır. Bunu kullanan hiçbir şeye heyecanlı tepki veremiyor. Benzer konulara ise pek çok filmde rastladık. Özellikle “equilibrium” filminde bu konu güzelce işlenmiştir ki bu filme ileride değineceğiz. Otoritenin zararlı olabileceği ve insanların mankurtlaştırılması ana temalı equilibrium, son zamanların en değişik ve güzel filmlerinden.


Murphy'nin bu tesisten kaçmak için yardımını istediği şef karakterini de unutmamak lazım. Filmin ortalarında hepimizi piç gibi şaşırtacaktır. Filmin sonundaki olgunluğu ve yaptıklarına ise duygulanmamak elde değil. Biraz zorlasanız ağlayabileceğiniz bir final sizleri bekliyor. Daha fazlasını anlatmak mümkün değil izlemeniz gerekecek. İlerleyen zamanlarda birkaç tane daha jack nicholson filmine değinebiliriz.




One Flew Over the Cuckoo's Nest film eleştirisi

1 yorum: