“The way back” filmini
Peter Weir yönetmiş, kendisini “The Truman Show” ve “Deads Poets Society” ile
tanıyoruz. İleride bu iki filme de değinebiliriz. Filmin esin kaynağı ise “The
Long Walk: The True Story of a Trek to Freedom” adlı romanın sahibi Slavomir
Rawicz. Söylenenlere göre gerçek olaylara dayanan bu filmi geçenlerde bir
arkadaşım önermişti. Aslında bu filmi nasıl es geçtiğimi de kendime sorup
durdum zira yaşam mücadelesi, uzun yolculuklar, 5-10 kişilik gruplardan yeniden
toplum yapma çabaları beni hep meraklandırmıştır. Böyle eserleri de çok severim.
Filmimiz bu türün en güzel örneklerinden olmasa da izlemeye değer bir eser diye
düşünüyorum. Başrollerde ise ed harris, mark strong, colin ferrel, jim sturgess
ve Gustaf Skarsgard yer alıyor. İlk ikisi oturaklı ve deneyimli oyuncularken
son ikisi son dönemin parlayan yıldızlarıdır, ortadakini ise oldum olası
sevmem.
Benzer filmleri benim
gibi sevenler varsa şu eserleri önerebilirim; the great escape, papillon , the road, cast away, the snow walker, lord of the flies, into the
wild, rescue down, kon-tiki (bu filmin
başrolünde de gustaf skarsgard yer alıyor bir deneyin derim ayrıca gustaf’ın
son dizisi the vikings de izlemeye değer), alive, the grey, shackleton,
walkabout, dersu uzala ve tabii ki de robinson crusoe filmleri. İlgili konular
o kadar cezbedici ki çok sıkıcı dizileri ve filmleri bile izleyebilirim. Dizi demişken
lost ve the walking dead’i de örnek verebiliriz. Bu tür yapıtlardaki psikolojik
gerilimler ve yeni medeniyet oluşumları beni çok heyecanlandırıyor, bazı kere
not bile alıyorum.
İnsan böyle filmleri
izleyince biraz da kendi haline şükrediyor, gidip mutfaktan herhangi bir şey
yiyebilmenin, su içebilmenin keyfini yaşıyor. “The way back” filminde bu mücadele
fazlasıyla verilmiş. İkinci dünya savaşında komünist Ruslara esir düşen bir
avuç esirin hapisten kaçıp komünist olmayan bir memlekete gitme planları filmin
ana konusu. Bu filmde mesele hapisten kaçmak değil zira kaçtıktan sonraki
mücadeledir. Çünkü tutsaklar Sibirya’da tutulmaktadırlar ve ebesinin amı bir
soğuk vardır. İddiaya göre kaçan bu mahkumlar taa hindistan’a kadar ölmeden
gidebilmişler. Filmdeki siyasi bilgi ve mesajlar da cabası ama burada değinmek
gibi bir niyetim yok.
Bu filmdeki hoşuma
giden bir sahneyi de söylemeliyim; adamların tibetteki köyde kurtulduklarını
anladıklarında grubun liderinin aslında biraz da canının sıkıldığını
gözlemleyebildik, her ne kadar sıcacık duşun hayali kurulsa da bu yeni dünyada
lider odur ve düzenin bozulmamasını istemektedir. Eğer kurtuluşa 100 km
kaldıysa kendi içinden bir 100 km daha istemektedir. Bu duyguları birkaç sezon
şiddetli şekilde lost’ta izlemiştik ve sayısız filmde yeni düzenin liderlerinin
diğer insanlara eski yaşamı vaat etmesine rağmen kendi konumlarını çok
sevdiklerini gördük. En güçsüzün yenilecek olması ve grubun dışına atılması da
çokça gördüğümüz vurgulardan. İnsanların çirkinleşmesini bu eserler sayesinde
sinemada görebiliyoruz. Ne kadar pis hayvanlar olduğumuzu göstermeleri
açısından bile böyle filmlerin sayısının artması gerekir.
Dikkat çekmek istediğim
bir diğer konu da şu; adamlar bir süre kurtulmak istiyorlar ama karınları
doyuyorsa eski hayata dönmeyedebiliyorlar, bu sadece liderlik meselesi değil. Doğayla
iç içe olmanın kıymetini bilmiyoruz mesela bir akarsu var öyle akıp gidiyor ama
nasıl kullanabileceğimi bile bilmiyorum, eğer karın doyurma derdim olmasaydı
ıssız bir adada yaşamayı ben de isteyebilirdim. Amına koduğumun ankarasının
betonları arasında sıkışıp kaldım ve başka şansım da yok. Beni şaka maka doğaya
salıp bir haftalık da erzak verseler 8. günün akşamında geberip giderim
muhtemelen. İzlediğim pek çok filmde hep bu mesajı gördüm ya da bana öyle
geldi; aslında doğada sıkışıp kalmak çok da kötü olmayabiliyor. En güzeli de
fazla insanla yüz göz olmuyorsunuz felan.
Bolca doğa manzarası
gördüğümden, insanların ne kadar kötü yaratıklar olduklarını gösterdiklerinden,
yeni toplumlar ve ahlak kurallarının belirlenmesini çok merak ettiğimden,
aslında çok rahat yaşadığımı vurguladıklarından ve psikolojik geçiş ile
gerilimlerin olanca fazlalığından ötürü bu tarz filmleri çok seviyorum. Bu
filmi de izlemenizi tavsiye ederim, haftaya bir sıkıntı olmaz ise yine güzel
bir filmle karşınızda oluruz.
The Way Back film eleştirisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder